Bu nefret canlı bir aşk gibi filiz verdi acı çekerek, kendi tükenişini görerek.
Bir yüz ile bir ten istiyor, bir aşkmış gibi.
Dünyanın teni ve konuşan sesler öldü, bir titreme sardı eşyayı;
tüm yaşam bir sese asılı kaldı.
Buruk bir esrime içinde geçiyor günler geri gelip, yüzümüzü solgunlaştıran sesin hüzünlü okşayışında. Tatsız değil belleğimizde çınlayan bu acımasız ve titrek ses: Bir zamanlar bizim için titremişti.
Ama ten titremiyor. Yalnızca bir aşk ateşleyebilirdi onu, bu nefretse onu arıyor.
Dünyadaki tüm eşya ve ten ve sesler o bedenin ve o gözlerin ateşli okşayışının yerine geçemez. Kendini yok eden buruk esrimede, bu nefret yeniden buluyor her gün bir bakışı, yarım kalmış bir sözü, ve kavrıyor onları, doymak bilmezcesine, bir aşkmış gibi.