açıkçası iki saatin içerisinde 200 sayfasını okudum kitabın. tamamlayıp yazacaktım ama tahammül edemedim. tek kelime kullanabilirim: fason. kitaba önsöz yazmış sayın uzuner, bu kitaplarını fazla önemseyen, açığa kavuşturmak isteyen yazarların tribidir bana göre. bir diğeri eğer bunu yapıyorsa farklı şekilde yapabilirdi. örneğin beyaz kalenin sonsöz kısmı gibi etkileyici bişey yazabilirdi uzuner. ama ilerledikçe üslubun olmadığı, batı özentisi türkçe konuşan yapay kişileri bile özenti bir biçimde eleştirdiğini görüyoruz. türkiye panoraması yapacak kadar türkiyeyi bilip bilmediğinden bile şüpheliyim açıkçası. ve bu iki yüz sayfa sonunda söyleyebileceğim şey biraz acımasızca olacak ama: bu bir roman değil. farklı ağızlardan yapılmaya çalışılmış sosyolojik tespit yığını. ama bu niteleme bile romana büyük geliyor çünkü tespitlerinde ciddi bir izlenim bırakmıyor. yavan bir politik. benim çocuklarım da, ileride olacak öğrencilerim de adını bile duymayacaklar bi yerlerden. ama her biri marcel proust'u, tanpınar'ı, atay'ı, romancı olmamasına rağmen tek ve eşsiz bir romanı bulunan rilke'yi, hatta pamuk'u bile duyacaklar okuyacaklar ve yeni bakış açılarıyla değerlendirecekler. uzuner ise 4 yılını harcadığını söylediği romanıyla kaybolacak.. kitabı bitirdiğimde daha ağır bir eleştiri getirebilirim.