edip cansever

entry920 galeri video7
    897.
  1. (bkz: Gecenin şiiri)

    I

    Biliyorsunuz parkların
    Sizi çağıran tarafları
    insanın gizli, karanlık köşeleriyle oranlı
    Orada saklanıyor onlar
    Çünkü her türlü saklanıyorlar orada
    Bir yağmur öncesinin loş sokaklarıyla
    Dağınık mavisiyle gözlerinin
    Sevgi vermez kadın uçlarıyla
    Korkuya, sadece korkuya sığınmış olarak
    Eskimiş, kurtlanmış ikonlarıyla kiliselerinin
    Yalvaran bakışlarıyla –nasıl da sevimsiz-
    En kötüsü, belki en kötüsü
    Bir duygu açlığıyla soluyarak
    Parklara yerleşiyorlar, parkların
    Onları çağıran köşelerine
    Bir karıncayı selamlıyorlar, besili, siyah
    Bacak aralarından
    Çömelmiş, öyle sakin
    Selamlıyorlar
    “Günaydın” diyorlar atılmış bir kâğıt parçasına
    Kuleler yapıyorlar ayak parmaklarından
    Birinci katta bir kibrit çöpü oturuyor
    Acılar alıp veriyor dünyadan
    Dillerini gösteriyorlar, diz kapaklarını
    Bir sıkıntı şiiri gibi
    Sıkıntı
    işte
    Tam orada duruyorlar.

    II

    Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde
    Her cümlede iki tek göz, bu kimin
    Ya da kim korkuttu bu kadar sizi
    Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı
    Ya da tam tersine
    Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere
    Sulardan ürpermek gibi dokununca,
    Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla
    Kime söz vermişim, biraz da unutmak gibi
    Denir mi, ama hiç denir mi, iş edinmişim ben
    iş edinmişim öyle kimsesizliği
    Kendimi saymazsam - hem niye sayacakmışım kendimi -
    Çünkü herkese bağlı, çünkü bir yığın ölüden gelen kendimi
    Konuşmak? konuşuyorum, alışmak? evet alışıyorum da
    Süresiz, dıştan ve yaşamsız resimler gibi.

    Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla
    Unutmak, belki de unutmak olsun diye mi
    Onu da tatmak gibi
    Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek
    Ama gitmenin saati geldi
    Kirli bir gömleği çıkarıp asmak
    Yıkayıp kurutmak ister ellerimi
    Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da
    Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? -
    Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim
    Bilirim ama çok bilirim kapadığımı
    Öyle iş olsun diye mi, hayır
    Bilirim içerde kendimi bulacağımı
    Dışarda görüldüysem inattan başka değil
    Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni
    Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi
    Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum
    Ve açıyorum bütün muslukları
    Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı
    Ne geldiği, ne de gittiği yer belli
    Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum
    Alıştım istemiyorum.

    III

    Binlerce, ama binlerce yıldır yaşıyorum
    Bunu göklerden anlıyorum, kendimden anlıyorum biraz
    insan, insan, insandan; ne iyi ne de kötü
    Kolumu sallıyorum yürürken, kötüysem yüzümü buruşturuyorum
    Çok eski bir yerimdeyim, çürüyen bir yerimden geliyorum
    Öldüklerimi sayıyorum, yeniden doğduklarımı
    Anlıyorum, ama yepyeni anlıyorum bıktığımı
    Evlerde, köşebaşlarında değişmek diyorlar buna
    Değişmek
    Biri mi öldü, bir mi sevindi, değişmek koyuyorlar adını
    Bana kızıyorlar sonra, ansızın bana
    Kimi ellerini sürüyor, kimi gözlerini kapıyor yaşadıklarıma
    Oysa ben düz insan, bazı insan, karanlık insan
    Ve geçilmiyor ki benim
    Duvarlar, evler, sokaklar gibi yapılmışlığımdan.

    Bilmezler, kızmıyorum, bunu onlardan anlıyorum biraz
    Erimek, bir olmak ve unutulmak içindeki onlardan
    Ya da bir başkaca şey: ben kendimi ayırıyorum
    O yapayalnız olmaktaki kendimi
    Böyleyken akıp gidiyorum bir nehir gerçeği gibi
    Sanki ben upuzun bir hikaye
    En okunmadık yerlerimle
    Yok artık sıkılıyorum.

    Umutsuzlar parkı’ndan bir alıntı.
    Devamı diğer gecelere.
    5 ...
bu entry yorumlara kapalı.
© 2025 uludağ sözlük