Bir garip adamdır, evet..
Dengesizdir. Davranışları kimi zamanlarda değişiklik gösterir. Bir bakarsınız; tamamen hayat dolu, uçuk kaçık, yüzü her daim gülümseyen (ya da gülümsemeye çalışan...), mutlu olan (ya da mutlu olmaya çalışan...) bir adamdır. Bir bakarsınız; köküne kadar depresyon ve melankoliye batmış, hayattan soğumuş, sönmüş roldeki bir tiyatrocu. Her şeyden vazgeçmiş, boşvermiş... Kendince boş bir sahnede oturur halde.. Bir bakarsınız; iki gün sonraki vizesine çalışmaya başlamıştır. Bir bakarsınız; yarına üç tane vizesi olduğu halde çalışmaz, umursamaz. Bir bakarsınız; pireyi deve yapan, en küçük şeyi bile büyüten, kalbinin dakikada atma rekoru kırdığı o abartıcı yapısı kaybolmuştur, hiçbir şeyi düşünmez, sonunu aklına getirmez, olabildiğince rahat olur.
Gönlünü kaptırır. Belki zor, belki kolay... Ama kaptırdığında tam kaptırmaktadır. Belki iyi, belki kötü... Düşünür.. Geleceğe yönelik hayaller kurar.. Bağlar kendini.. Gece gündüz gönlünü kaptırdığı kişiyi kafasından çıkaramaz. Hep o'nu düşünür; o, kendini düşünülmüyor sansa da.. Fakat bunların sonu hep aynıdır. Hep hüsran, hep acı, hep üzüntü.. Şanssızlığından mı diyelim, bahtsızlığından mı, bir türlü istediği mutluluğu bulamaz. Bulduğunu sandığı anda, puf diye elinden uçup gider; bir hayal misali. Sürekli ıskalamıştır mutluluğu, bir türlü yakalayamamıştır onu..
Lanet eder bazen.. "Nasıl yapmışım bu hatayı ?", "Nasıl kaptırmışım kalbimi ?" diye.. Bazen de; "Neden olmadı ?", "Neresi yanlıştı ?", "Nasıl böyle oldu ?", "Niçin ?" gibi sorulara bir girdap misali bağlanır ve kaybolur gider...
Kendince bilir.. Mutluluğu en çok hak edenlerdendir.
Bilir.. Mutluluğu bir bulsa, onu o kadar çok el üstünde tutacaktır ki..
Bilir.. Umut etmeyi.. Ama edilen her umudun sonunda elbet bir üzüntü olduğunu da...
Her seferinde olduğu gibi, yine geç farkına varır...
Ona yalan söylediler.