odanın içinde boş boş tur atarken, gözlerden kahveye akan damlaları sayarım. sayılamayacak kadar çoğalmış olduğunda bulanık, buğulu gözlerle onu ararım satırlarda. yazmaya koyulurum yine onu bulacakmışcasına. uzak düşer, yorgundur ellerim her zamankinden fazla. ama yine bir heves ona koyulurum. sonra bulur gibi olduğumda sevinç kaplar içimi. o'na ulaştım sanarım.
o'nu bi' kere yakından sevebilmek için nelerimi vermezdim diyip satırlara odaklanıyorum yine. sonra ders çalışmam gerekiyor. belki biraz da işime odaklanmam.. ama ben telefona bakıyorum bir yandan. telefon çalsa da o'nun o muhteşem sesini duysam, dünyamı unutsam yine. sarılsam sesiyle o'na. sonra sevgilim diyebilsem o'na. sevgimle ısıtıp, sevgisiyle ısınmak; hiç görmeden hep görüyormuşcasına sevişmek, sokaklara fırlayıp sarhoş olmak akabinde. bağıra anıra şarkılarla insanların dikkatini çekmek o karayollarında yürürken... yanında gezdirdiğin arkadaşların senden daha sarhoşken içini tamamıyla açıp dökülebilmek oracıkta.. sevgiyle uzamış saçlarımı savura uçuştura yürümek fütursuzca, yine süper bir duygu. telefondan sokaklara nasıl döküldüğümü de anlatamam ben. anlatabileceğim bir şey yaşamıyorum ki şu an, yine tüm olumsuzluklar tepemdeyken muhteşemliği yaşamaya odaklanmak da bendedir şu sıra. sevgimi yaşıyorum, kokusunu duymak tek kaygım.
şarkılar dinlerim neşeli şakraklı.. çünkü o'nu o bunalımlı şarkılarla karartmayacak kadar çok severim, sevdiğimi de kalbimde saklarım. işte sevgili budur!