Bugün, kendisine içten içe kırgın olduğum dedemin yanında idim. Kırgınlığım, ninemin vefat etmesinden sonra hemen evlenmesi, yeni evlendiği kadın ile -bizler, ona cici nine demeliymişiz- liseli aşıklar gibi el ele kahvehanenin önünden yürüp caka satması, yeni eşine araba alması hülasa yeni eşine ninemden daha fazla değer verdiğini düşünmemden ileridir. Çok konuşup beyitler düzen dedem, an itibari ile konuşmaz ve sürekli uyur olmuştu. Yanına gidince neşelendiğini gördük, bu beni mutlu etti. Yaşlılığın insan üzerindeki etkilerini yakınen inceledim. Onunla konuşabilmek uğruna ona sorular sordum, Almaya'ya gitmeseydin Türkiye'de hangi mesleği yapacaktın? Askerliğini kaç ay yaptın? Nerelerde idi askerliğin? Gibi sorular sordum ve fark ettim, bizler; en yakınımızdaki insanları dahi tam anlamıyla tanıyor değiliz, onlara doğru soruları sormuyoruz hiçbir zaman... Sohbetimiz, onun konuştuğu benim dinlediğim- zaman zaman sorular sorduğum- bir dinletiden oluştu. Doğru soruları sormam ile onun hakkında hiç bilmediklerimi öğrendim. Yaşlıların tecrübesine büyük değer veriyor ve her sözünde bir anlam ve deneyim arıyorum. 2 saat kadarlık bu görüşmemizde öğrendiğimi düşündüğüm şeyler var... Benim samimi dostlarım, yaşlılardan ve çocuklardan oluşuyor sanırım. Bu iki gurup, vefa konusunda güçten yoksun görünse de onlarla beraber olmak ile her zaman bir şeyler öğrendiğimi düşünüyorum. Göz açıp kapayıncaya kadar geçiveren zaman karşısında yolun başında olan çocuklar ile dünyaya heyecanlı ve meraklıca bakıyor isem, yolun sonuna daha yakın olduklarını düşündüğüm yaşlılar ile de - doğru soruları yakalayabilmek şartıyla- filozofça bir dünyaya açıyorum kapılarımı. Zamanın acımasızlığını görüyor ve ne için, ne uğruna savaşıyoruz, diyorum. Şairler kısa satılar ile uzun şeyler söylerler. Bu yazının özü ise bakın! Yaklaşıyor yaklaşmakta olan sözü ile kısaltılabilir. Ama çocukluğun heyecanı ve tazeliği bu söz ile yarıda kalacaktır.