Hasankeyf. Doğrusu geriye kalanlar. Bir şey inşa etmiş gibi değil de, sanki korkunç bir suçun üzerini örtmeye çalışmışlar gibi değil mi. Ömrü sadece 70 yıl olacak ve elektrik üretimine katkısı sadece yüzde 1,4 olacak bir baraj için. Kapitalizmin 70 yıllık çıkarları 12 bin yıllık tarihi yok etmek üzere. Şu anda bırakın yeni baraj yapmayı, elektrik şirketleri halkı soymak için santralleri terkedilmiş tesislere çeviriyor, üretimi azaltıyor, elektrik fiyatlarını ise yükseltiyor. Hidroelektrikte mevcut kapasite ise gerekli olanın üzerinde. Hasankeyf elektrik için bu hale getirilirken, elektrik ihtiyacının iki katından fazlası üretiliyordu. Oysa ‘yedek elektrik kaynağı’ olan hidroelektriğin yüzde 20-25 civarında olması yeterlidir. Yani gerçeklikten bu kadar uzaklar. Öyleyse bu ısrarın arkasında ne var? Birincisi, bu şekilde kamu kaynakları, ihtiyaç duyulmayacak ya da yarı kapasite ile çalışacak termik ya da hidroelektrik santrallar için seferber ediliyor ve alım garantileri verilerek, bankalardan küçük komisyonculara sermaye çevrelerine doğrudan hazine soygununa dayalı yeni kazanç kapıları açılıyor. Üretimden kaçan sermaye, hem doğrudan ülkenin fiziksel ve kültürel yıkımına gidiyor, hem de işletme hakkı, mülkiyet hakkı gibi neoliberal mevzuatlarla kendi talancı çıkarları için ülkeyi emperyalistlere, enerji kartellerine ve sömürgeleşmeye açıyor. Yani sermayenin ülkeyi, toprağı, suyu yağmalama ve fazla üretime yönelik irrasyonel hırsı söz konusu. Yapılması gereken tek şey enerji şirketlerini kamulaştırmak, enerji ihtiyacını kendi kendine yetecek konut sistemleri ve yerleşim bölgeleri üzerinden minimuma indirmek ve üretimi planlamak. Bunun yerine halka basit bir baraj ile sahte bir kalkınma hayali satıyorlar. Kalkınma olmayacak. Sermaye varken olmaz. Hayallerle de yaşanmaz. ikincisi, bu işin derini Osmanlı'ya kadar uzanır. 1800'lü yılların sonunda en büyük Alevi-Kürt, Ermeni-Hıristiyan havzası olan Fırat’ın demografik yapısını değiştirmek amacıyla, o dönemin askeri erkânı, büyük havuzlar yapılmak suretiyle insanların topraklarından göçertilmesini ve bölgenin insansızlaştırılmasını öngören bir teklifi Osmanlı yönetimine sunmuştu. Bugün baraj projesinden ibaret gibi gözüken bazı girişimlerin arkasında, eski egemen sınıflardan cumhuriyete miras kalan ve aynen devam ettirilen etno-dinsel temizlik politikası var. Sonuç itibariyle öncelikle verimli tarım arazileri üzerindeki 199 köy halkına ve ülkenin geleceğine yapılan adice bir saldırı. Geçen sefer çarşıdan zorla çıkarılan bir esnaf dükkanını eşyalarıyla beraber yakıp "kalbi soğuk olanlar ısınsın" demişti. Kalpleri soğuk ya da sıcak değil, çünkü sermayenin kalbi olmaz, sadece kendi mantığı ve işleyişi olur. O da bir ülkeyi felakete sürükler. Ta ki halk sermayenin felaketi olana kadar. https://galeri.uludagsozluk.com/r/2051575/+