bozkırda avcılık insanların en önemli geçim kaynağıydı.
geyikler ise en kıymetli av olarak bilinirdi.
yazılı olmayan bir kuralsa yavru geyiklerin ve yavrulu ana geyiklerin avlanmamasıydı. bu kuralı çiğneyenler karşılarında kayberen'i bulurlardı...
günlerden birgün bir kırgız avcı günlerce sürdürdüğü avdan eli boş dönmek üzereyken yavrulu bir geyiğe rast geldi.
o kadar zaman harcayıp bir şey avlayamamış olmak onu iyice hırslandırmış, gözünü adeta kan bürümüştü.
yavrusu olan bir geyik olduğunu bildiği hâlde son okunu da ona fırlatmıştı. yavrulu geyik yaralanmış ama yere düşmemişti.
inatçı avcı peşinde düştü, ne yapıp edip onun canını alacaktı. avcıdan kaçan geyik nihayet bir mağara buldu ve korunmak için derinliklerine doğru ilerledi.
avcı karanlık mağarada usul adımlarla ilerledi ve mağaranın nihayetinde korkuyla kendisine bakan bir çift gözü fark etti.
avcı belindeki keskin hançeri çıkardı ve geyiğe doğru yaklaştı. o an gaipten bir ses işitti "ona ilişirsen kendi yavrunu öldürürsün" diyordu sesin sahibi.
avcı kırgız o an sanki bir kabustan uyanır gibi irkildi. "ben ne yapıyorum? yavrulu bir geyiği öldürecek kadar kendimi nasıl kaybettim? ömür boyu lanetlenmek mi istiyorum?" diye kendine kızdı ve hançeri yerine soktu.
oradan uzaklaşmak için arkasını döndü.
karşısında yaşlı bir kadın duruyordu. "al yavrum susamışsındır" diyerek ona bir tas kımız verdi.
kırgız teşekkür edip tası aldı ve kafasına dikti.
tası indirdiğinde tastaki kımızın tek damla eksilmemişçesine durduğunu fark etti. o an karşısındakinin kim olduğunu anlamıştı.
ulu ana kırgız avcıya "bundan sonra sen sen ol yavrulu geyiğe dokunma, yazıktır, vebali büyüktür. başına öyle işler gelir ki altından kalkamazsın. var dön yurduna şimdi, bağışladığın geyiğin mükafatını alacaksın." dedi.
adam yurduna döndü ve kayberen'in dediği gibi mükafatını fazlasıyla aldı.
hayvanları da ürünleri de iki katına çıktı.
birçok çocuğu oldu. onlar büyüdü, hepsi birer yurt edindi, bey oldu. bu bolluğun sebebini soranlara ise "merhamet" cevabını verdi.
başından geçeni anlattı "kim kayberen ana'nın elinden bir şey yer içerse bay olur, bayındır olur!" sözü dilden dile dolaştı. yavrulu geyikler de güven içinde yaşadılar... https://galeri.uludagsozluk.com/r/2050576/+
bizim öz kültürümüz, tarihimiz, inançlarımız doğaya saygı, doğa ile bütünleşmeye dayanır.
doğa ana türk milletine her zaman bonkör davranmış, pek çok zenginlik bahşetmiştir.
ama doğa ana'nın bir şartı vardır.
saygı bekler.
bizim kültürümüz, doğa ana ile inatlaşan, doğa'nın kanunlarını yok sayanların başına neler geldiğine dair mitlerle doludur.
doğa anayı unuttuğun, yok saydığında ve o küçücük beynin ve yarım aklınla doğa'nın dengesini bozmaya kalkıştığında başına neler geleceğine dair ibretlik hikayelerimiz var.
tabi her şey türk kültüründen uzaklaşıp yabancı kültürlerin, özellikle ortadoğunun insanlık dışı kültürlerinin etkisi altında kalmakla ilgili.
bugün başımıza ne geliyorsa da bundandır işte.
kendi öz kültürümüzü unutup, doğaya saygı duymaz, onu yok etmeye kalkarsan bunun kötü sonuçları olacaktır.
sen doğanın sana bahşettiği nimetleri tek tek yok ediyorsun.
kaz dağlarını, kuzey ormanlarını, denizlerini, göllerini, akarsularını yok ettin.
tarım arazilerini kirletip, ekin vermez hale getirdin.
her sıkıştığında, her paraya ihtiyaç duyduğunda doğayı biraz daha katlettin.