uzun zamandan sonra başka bir sözlüğe "sevgili" demek garip olsa da alışırım sanıyorum. içimde binlerce renk ve kuşların kanat çırpışlarından doğan hafif rüzgar. "aylak terkedilmişlikler" diyordu ya bir yazar yalnızlığa övgüsünde; hani ihtiyacımız olanın bu olmadığını savunurken diyorum. ne çok beğenmiştim oysa ki ilk okuduğumda; "yalnızlık aylak terkedilmişlikler değildir" demiştim kahraman bir edayla kopya çekerek. yanılmışım sözlük. tam da buymuş yalnızlık; aylak terkedilmişlikler. ihtiyacımız olan yalnızlığı bilmesem de, benim için yalnızlık budur bundan sonra.
parlak ve yalnız bir ay dolanıyordu kentin üstünde, hem de hiç bu kadar yakın olmamıştı bize. oysa içimizdeki ışık yeterdi kenti aydınlatmaya. dolunaya ihtiyaç yoktu daha fazla duygu için. yine de asılı duruyordu havada; yalnız ve parlak. tıpkı bizim gibi; yalnız ve parlak...
Soluk bir ay dolanıyor
kentin üstünde her gece
Her gece bilge bir gezgin
tavrıyla adımlıyor yolunu
Güz yanığı bir durgun
sessizlikle örtülü her şey
ve yırtılmış bir tül gibi
savrulup duruyor zaman
Suların sesini dinle şimdi
ormanın fısıldayışlarını
usulca yarılıyor dağların göğsü
bir aşkı dinlendirmek için
Ve gözleri uzak yamaçlarda
aranıp dururken bir şeyleri
sessiz ve sakin beklemekte
bekledikçe bileylenen yürek
Belli ki dağların, denizlerin
ve göllerin üzerinden
sıyrılıp gelmektedir seher
Belli ki yakındır
doğayı ve hayatı sarsacak saat