Ağrı isyanları sırasında, isyancılar bizim tarafta sıkışınca iran’a kaçıyorlar, durumu uygun görünce de tekrar geliyorlardı. Bu durumu iranlılara defalarca iletmemize karşın, isyancılarla yeterli ölçüde mücadeleyi bir türlü veremiyorlardı. Büyük Ağrı bizde Küçük Ağrı onlardaydı, sorunun en büyük kaynağı da bu idi.
“(…) ilk yaklaşım 18 Ocak 1932’de Tevfik Rüştü Bey’in Tahran’ı resmî ziyareti ile başladı. 23 Ocak’ta Küçük Ağrı Bölgesi sınır düzeltmesi konusunda nihayet bir antlaşma yapıldı. Kürtler’e karşı stratejik önemi olan ve Türkiye’nin çok şiddetle arzu ettiği küçük Ağrı Dağı’nı iran, Türkiye’ye vermeğe razı oldu. Fakat iran da bunun karşılığında oldukça Güney’deki arazi parçasını aldı. Bir de Hakemlik Uzlaşma konularında bir antlaşma yapıldı.
(…) Türkiye Van’ın doğusundaki Katur sahasını iran’a bıraktı. Bu küçük arazi parçası, Büyük Ağrı Dağı’nın 150 km güneyindedir ve yıllardan beri uyuşmazlık konularından birini oluşturuyordu. 5 Kasım 1932 yılında Ankara’da imza edilen bu antlaşma, 15 Haziran 1928’de yapılan antlaşma ve protokolü ismen değil, fakat içeriği bakımından yenilendi. Bu antlaşmada tarafsızlık, politik ve ekonomik işbirliğini içeriyordu. Arıca, karşılıklı nota teatisi ile iadeyi mücrimin antlaşması da aynı zamanda yürürlüğe girdi. Ayrıca, yapılan hudut antlaşmasının karşılıklı onayları ve Hakemlik antlaşması da dahil olmak üzere hepsi yürürlüğe girdi.(2)
işte olan bu… Amaç Kürt isyanlarını önlemek, haa o arada Nahçıvan’la sınır da oluşmuş, bir taşla iki kuş vurmuşuz, fakat öyle parayla toprak almak gibi bir durum yok.