beşiktaşlı olmak

entry457 galeri video1
    42.
  1. (ilk bölümün devamı)
    " bir harekete taraf olmak, eğer ona aşk ile bağlanmamışsan sana
    kaçacak çok fırsat bırakır. insanın kendi dünyası bencillik üzerine
    kuruludur. benlik, bencillikten türemiştir. teori diye tanımlanan hareket,
    insanın bencilliğini beslemezse kaybolur gider. işte insanoğlu harekete
    saygını yitirmemek için aşkı doğurmuştur, beyninde aşk olmazsa benlik yada
    bencillik, teoriyi zorunluluk haline getirir. teoride yenik düşmek, eğer
    teorinin insana salgıladığı aşk yoksa yenilmektir. ben sevdalarıma hiç
    yenilmedim"

    sessizlik oldu. kulaklarımı diktim sessizliğe. felsefenin temel
    ilkeleri, bir adamın sözleri karşısında yenik düşmüştü. işıklar söndü,
    herkes o gece öğretilen teoriyle aşkını koydu teraziye. birkaç gece geçti.
    koğuş sorumlusu mehdi'yi istedi yanına. ajan olup olmadığını dışarıdan
    sorgulamıştı. hiçbir kayıt yoktu. direk sorgu yapacaktı. havalandırma
    sırasında ben, mehdi'yi karşısına oturttu, hikayesini onada anlattı mehdi.

    "peki, sen bunca felsefe kitabıyla boğuşup vardığımız yargıları, bir
    aşka bağlayıp nasıl sonladın mehdi " dedi koğuş sorumlusu.

    "siz hiç beşiktaşlı oldunuz mu?" diye cevap verdi mehdi ve devam etti.

    " yaşadığımız bu hayatı nasıl yaşayacağımızı biz kitaplardan öğrenmedik
    veya şu doğrudur diye kimse bize destur vermedi. hayatı eğrisiyle
    doğrusuyla yaşadık dibine kadar. ve bizim yaşayışlarımızın bize gösterdiği
    doğrular oldu, yeri geldi bizim yanlışlarımızı doğru uygulaması için abi
    olduk. bir felsefemiz oldu yalnız yaşanmışlıklardan. şimdi siz
    başkalarının hayat deneyimlerinden türettiği felsefe ile değil
    kendinizinkini , bir ülkenin kaderini çizme yarışına giriyorsunuz. peki
    kendinizi, yeteneklerinizi ve harekete olan aşkınızı ne kadar biliyorsunuz.
    veya bu coğrafyada yaşayanlar sizin için ne ifade ediyor" diye konuştu mehdi.

    ben yanılmıştım. üniversiteler okumuştum, kitaplar yutmuştum,
    makalelerim çıkmıştı dergilerde ama mehdi'nin beşiktaşlılık üzerine yaptığı
    küçük bir yorum bile felsefemizin ne kadar kitaba ve teoriye bağlı
    olduğunu bana göstermişti. ileriki günlerde mehdi o bize biraz sığ ve argo
    jargonu ile beşiktaşlılığı anlattı. o zamana kadar sporu, hele hele futbolu küçük burjuva eğlencesi olarak, toplumun afyonu sayan bizler, beşiktaşlılık
    felsefesi içinde fanatik bir taraftar olup çıkmıştık. şimdi
    anlayabiliyorduk mehdi'yi, bu kadar bir futbol takımını sevip, maçlardan,
    seyirden, gazetelerden, radyodan bu kadar uzak kaldığı halde beşiktaş bu
    kadar sevebilmesini. çünkü sahada oynanan oyun değil, taraf olmanın hazzı
    yakıyordu ve bağlıyordu beynini.

    82 yılında duruşmalarımız hızlanmıştı. kararı çıkan kendi memleketine
    yakın cezaevine naklini istiyor, orada daha rahat edeceğini düşünüyordu.
    mehdi'ye yapışan örgüt davası çok dallanmış, hakkında ağır kararlar çıkar
    hale gelmişti. çok idam vardı ve mehdi hala suçsuzluğunu kanıtlayamıyordu.
    bu arada çok uzun yıllardır şampiyon olamayan beşiktaş şampiyonluğa
    koşuyordu.

    akşam saat yedide herkes haberlere kulak kesmişken mehdi bir an önce
    spor haberlerinin gelmesini bekliyordu.. yaza doğru karar çıktı, devlet
    düzenini değiştirmek amaçlı suç örgütüne üye olmaktan idamı istenmişti
    mehdi'nin. hakim daha önce işlenmiş suçu olmadığından hafifletici
    sebeblerle cezasını müebbete çevirmişti. bu tam bir yıkımdı. mehdi'yi
    sakinleştirmek için yanına gittim. zaten sakindi ama hüzünlüydü.

    "şimdi olacak şey mi bu müebbet. yani ben bir daha hiç beşiktaş maçı
    seyredemeyecekmiyim şimdi?" dedi mehdi ve devam etti.

    "birde benim sevdiğim vardı biliyormusun. o benim sevdiğimin farkımda
    bile değildi ama ben onu çok severdim, bir veda bile edemedim." mehdi
    sevdiği kızı uzun uzun anlattı bana.. yüzünü anlattı, ellerini anlattı,
    gülüşünü anlattı, evini önünü anlattı, bakışlarını anlattı. beynimde
    zehirli bir düşünce, o anlatırken, kızın resmini çizmişti gözümün önüne.
    söyleyemedim ama bende aşık olmuştum o kıza, mehdi'nin kızına.

    karara çıktıktan sonra temyiz istedi ama nafile. artık buralarda
    kalmasının anlamı yoktu. nakil istedi. hemde kimselerin tahmin edemediği
    bir yere, eskişehir'e. ki en kötü şartlardaki cezaeviydi o dönemin. ama
    beşiktaş orada oynayacaktı, şampiyon olacağı maçı. idare seve seve kabul
    etti,
    bir ilk yaz günü elinde bavul, ardında bizleri bırakıp çekip gitti.
    giderken sanki mahpusluğa değil, istanbuldan es-es deplasmanına giden
    çocuklar gibi bir tebessüm vardı yüzünde.

    otobüs geceyarısı samsun otogarına girdi. uykudan ağırlaşmış gözlerde
    bir hüzün vardı. bütün otobüs bu hikayeyi dinler olmuştu artık.

    yemekler yenildi otogarın lokantasında, adam hürmet görüyordu ve
    şoförlerin masasındaydı artık. biran önce otobüse dönüp mehdi'yi dinlemek
    istiyorlardı.oysa mehdi bagajda kendi hikayesinden habersiz, öylesine
    cansız toprağa doğru seyrine devam ediyordu.

    "sonra ne oldu, görüşebildiniz mi?"diye sordu şoför.adam kaldığı yerden
    devam etti.

    bizim koğuş az bir ceza ile yırttı bu işten. üçer beşer yıl yatıp
    çıkacaktık. bu sevince birde beşiktaş'ın eskişehiri 3-0 hükmen yenip
    şampiyon oluşuda eklenince, o gece hem mehdi'yi anmak, hemde şampiyonluğu
    kutlamak için eğlence tertip ettik. bir hafta sonra bende ayrıldım
    oradan.bursa hapisanesinde sevk oldum, iyi bir yerdi. ama eskişehir' den
    inanılmaz haberler geliyordu. kıyım vardı, çok zor haber alabiliyorduk.

    mehdi gelen sevklerle iyi haberlerini gönderiyordu, birde boncukçuluğa
    merak sarmış, çakmak kılıfıydı, anahtarlıktı, siyah beyaz hediyeler
    gönderiyordu bana. ara sıra mektupta yazıyordu, ama yarısı yırtık,
    karalanmış ve silinmiş şekilde. silinmeyen yerlerinde o kızdan bahsediyordu
    yine.küçük bir isyan var diye duyduk eskişehir'de. içim içimden gitti
    mehdi dedim. birşey olmamış ama sürmüşler doğuda bir yere, heber gelmedi
    sonraları. ben tahliye oldum. mehdi'yi aramaya koyuldum ama nafile.
    eskişehirdeki isyanı o başlatmış. o yüzden gittiği yeri söylemiyorlardı.

    avukatlar tuttum, işi kovaladım ama devir bizim devrimiz değildi.
    çaresiz istanbul'a döndüm. içim içimi yiyordu. mehdi'yi bulamıyordum.
    arkadaşlarını buldum, beşiktaş'ta. onlarda kovalıyorlardı işi ama nafile.
    birden karşıma o çıktı. o kız. mehdi'nin sevdiği kız, mehdi'yi sordu.

    büyülenmiştim. konuşamadım bir süre. bir muhallebicide oturduk, uzun
    uzun anlattım ona olup bitenleri. ama içimin yağları eriyordu ona baktıkça.
    sık görüşmeye başladık, bir süre sonra mehdi'den çok birbirimiz hakkında
    konuşmaya başlamıştık.

    adam bunları anlatırken bir homurtu oldu otobüste, yapılır mı bu diyordu
    bir kısmı, diğer yandan niye olmasın diyordu arka taraftakiler. otobüs
    karadenize paralel virajları ala ala, saatler sabaha karşı vakfıkebire
    ulaşmışlardı.adam devam etti, "onunla evlendim. beşiktaş'ta ev tuttuk.

    mehdi'den haber yoktu. işsizdim. zor geçiniyorduk. özal zamanına çabuk
    uymuştu koğuş arkadaşlarım. reklamcı oldular, gazetelerde yazar oldular,
    hepsi yolunu buldu. mehdi geliyordu aklıma ve söyledikleri. hani o benlik
    bencilliğe dönmesi, aşkı,sevdası. nerede kalmıştı o yüce teoriler. hepsini
    bir çırpıda silmişti mahpus dostlarım. çocuğuz da oldu bu sıkışıklıkta,
    adını koymakta tereddüt etmedik.
    " mehdi"
    onun alışkanlıkları bana geçmişti sanki. tribün tayfası olmuştum, bir iş
    buldum sonraları.kalem katipliği gibi birşey belediyede. yıllar geçti,
    mehdi'den haber yoktu. kimileri gördüğüne yemin ediyordu, yeni açıkta. ama
    ben görmedim. izini sürmeyi bıraktım.yıllar geçti aradan. bu sene bir
    maçta yeni açıkta bayrağını siyahbeyaza çeviren partililerin arasında görür
    gibi oldum sanki . saçları beyazlamış bir adam peşinden koştum,
    yetişemedim. o muydu, değilmiydi, çok kuşkulandım. tekrar aklıma düştü
    mehdi.

    araştırmaya koyuldum ve buldum onu. dosyasını çabuk çabuk okudum.
    mardinde, antepte, bingölde yatmış. hastalanmış. yaralanmış. önceden suç
    işlediği maddeler avrupa birliği uyum yasalarıyla ortadan kalkmasıyla
    suçlarıda ortadan kalkmış, sonrada rahşan hanım affından salıverilmiş.

    demek doğruymuş, oymuş. sonra muhtarlıkları dolaşıp kaydını aradım.
    bulamadım. ta ki geçen haftaya kadar.
    uyku çökmüştü otobüse.. artvin gözüküyordu ama viraj, viraj, viraj.
    ulaşılamayan bir kartal yuvasını andırıyordu artvin. adam yorgunluktan
    kısılan sesi ile bitiriyordu hikayesini.

    geçen hafta iki polis geldi evime. polis gelince bir korku aldı beni ,
    mahpusluktan kalma alışkanlıkla. bir kağıt tutuşturdular elime. istinye
    devlet hastanesinden çağırıyorlardı beni. ne için diye sordum, tesbit
    dediler. ceketimi aldım çıktık. hastanenin bodrum katına indirdiler beni.
    morg odasına bir sürgü açılmış, beyaz bir çarşafın başında bekliyordu morg
    bekçisi beni. çarşafı kaldırdı, yatan mehdi'ydi. öylesine yaşlanmış,
    saçları beyaz, mutlu ve ihtiyar ceset yatıyordu sedyede.

    "başınız sağolsun, giriş kaydına sizin isminizi yazmış yakını olarak,
    kardeşinizmiş, allah sabırlar versin"

    morg kadar soğumuştu damarlarımdaki kan. yıllardır aradığım adam
    karşımdaydı, sarıldım ona çaresiz . evrakları hazırladılar, işlemleri
    yaptırdım. ben ve bir tabut gecenin yarısı başbaşa kalmıştık. doğum yeri
    gözüme çarptı mehdi'nin. artvin. ertesi gün onu artvin'e götürüp gömmeye
    karar verdim.
    "peki kimi kimsesi kalmamış mı garibin istanbul'da"dedi muavin.
    "yok, ölmüş hepsi, eniştesi de devlet memuru olduğundan başım belaya
    girmesin diye bulaşmadı cenazeye" diye cevap verdi adam.
    artvin otogarına girdi otobüs.. omuzlar üzerine alındı mehdi. yukarı
    mahallede bir camiye götürdüler. otobüs yolcuları cemaat olmuştu. imam
    sordu, "nasıl bilirdiniz?" hepbir ağızdan "iyi bilirdik" sesi yankılandı.

    yalçın bir kayalık gibi mezarlıkta, kartal yuvasında buluştu toprakla
    mehdi. ama aşkı hiç ölmedi. istanbul otogarı viyadüklerin çevrelediği bir
    örümcek ağıdır. ağlarına yalnız bahtsızlar takılır.. parası olmayanların
    kaderleri değişmese de yerlerinin değiştiği bir başlangıç, yada sondur
    burası.

    kaynak : medyakartalları
    3 ...