kul hakkı

entry172 galeri
    19.
  1. Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir. Meşrebin
    usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan
    vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her
    türlü görünür süslerden arınması gereklidir; Saç, sakal, bıyık, kaş, ne
    varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
    - Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar.
    Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.
    Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı
    bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider,
    başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak: - Kalk bakalım kabak,
    kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
    Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.
    Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.
    Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.
    Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş
    esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
    Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre
    gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine
    gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın
    ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir.
    Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar.
    Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
    - Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
    Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: - Vallahi gücenmedim ona.
    Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın bir sahibi var.
    O gücenmiş olmalı!
    Hikâye böyle... Ama hayat da böyle... kabağın sahibinin en affetmediği
    şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğu umarım hep aklımızda kalır. (alıntı)
    1 ...