Deryanın içinde bir minik kum tanesi,
dip dalgalarından korunmak ve kendini güvende hissedebilmek için,
istiridyenin içine doğru yol alır.
Ama istiridye o minik kum tanesini önce istemez, kurtulmaya çalışır, kendisine ne kadar yabancı da olsa, varlığı onu şaşırtsa da, yalnızlığına ortak gelmiştir kum tanesi..
Artık bir amacı olur istiridyenin,
ona ihtiyacı olan minik kum tanesini içine alır, sarar, sarmalar, açılır, kapanır,
hem suyu filtre eder, hem de minik kum tanesini o kadar çok sahiplenir ki
bir daha kolay kolay ayrılmaz bir bütün olur ikisi..
Sonra, minik kum tanesi,
istiridyenin emeği, kum tanesinin güveni ve sabrı sayesinde pırıl, pırıl, parlak göz kamaştıran inciye dönüşür..
Daha sonraları istiridye her açılıp kapandığında kendi içinde büyüttüğü
inci tanesi ile gurur duyar ve daha da
güzelleşirler beraber, istiridye de mutludur, inci tanesi de.
Artık geride kalmıştır, incinin, minik kum tanesi olduğu günler, istiridyeninde yalnızlığı bitmiştir..
Ta ki insanoğlu denilen canlı,
bu güzelliğe el atıp, onları ayırana dek..
insanoğlu inci tanesine sahip olabilmenin hırsı ile istiridye yi acımasızca katleder!!!
ve derlerki deryaların tuzu,
ağlayan istiridyelerin göz yaşlarıdır..