evet, ne diyordum?.. bu zamana kadar çoğunlukla boş şeylerle uğraştım, saçma sapan entryler girdim ve adam gibi yazılar yazamadan tabiri caizse' en verimli eserlerimi nakledemeden' gidiyorum. söylenecek sözlerim, affettirilecek hatalarım üniformamın ceplerinde saklı kalacak artık. her türk erkeğinin mecburi hizmetini ifa etmek üzere, yaş da tam kemale ermişken orduya istiyorlar. savaş çıkacağı falan yok ama kimseyi öldürmemi istemeseler de silahı tutuşturacaklar işte elime. sen yıllarca anti militarist söylemlerde bulun, halkı resmen askerlikten soğut, sonra davulla zurnayla askerliğe yollan. hayat ironi kumkuması be!
yaşamım boyunca her önemli olayda, dönüm noktası diyebileceğim durumlarda hep bir fon müziği oldu. bazen oturup hayal ederdim ''şöyle şöyle oluyomuş, sonra böyle böyle'' diye kendimce hikayeler yazardım başrolünde bulunduğum. ve o zamanlarda da sevdiğim bir şarkı fonda çalardı. nöbetçinin türküsü' nü çok severim, askerde mevzideyken o şarkıyı söylediğimi düşünmeye kalktıysam da uymadı hiç. malum, az buçuk şehirli sayılırız, sevdiğimiz kızlar da öyle köyden kente göç etmeyi düşünüp bizi endişelere gark edecek insanlar değiller. o sebepten ilkokul mezunu, köylü çocuğu ecmain' e verirdim başrolü. fazla artistik bir düşünce farkındayım ama ne yaparsın, insan sevdiği şarkılara saygı duruşunda bulunmak istiyor. artık benim askerliğime de barış manço abimizden ben bilirim eşlik eder. varsa daha uygunu haber edin bana. fakat sakın gel teskere yada ibibikler öter ötmez ordayım deyip dalga geçmeyin, kalbinizi kırarım. şaka şaka, kırmam*.
arjen robben diyor ki '' şimdi tam zamanı be abi, günler kısa. çabuk biter bizim askerlik'', eyvallah. ama aynı zamanda mevsim de kışa döndü, karasal iklimin tam göbeğine düşüverdik üstelik. sağolsun ordumuz yün içlikti, efendime söyliim eldivendi, her türlü ihtiyacımızı karşılayacak ama kaçamak dokunuşlarıyla içimi ateş gibi yapan serçe parmakları yamuk o minicik eller yokken yazım bile kışa döner devrem. kuzeyden esen rüzgar sert olur, poyrazı, karayeli insanı dondurur. ama o fırtına marmaranın doğusundan, körfez dolaylarından geçmişse garbi yeli gibi gelir bana. sana söz gözleri ışıklı çocuk, hiçbir poyrazı ıskalamayacağım orda.
anneler tuhaftır, sadece sosyalizmi değil hayat felsefeniz olarak belirlediğiniz herşeyi bir anda yıkıverirler. hem de sadece şunu söyleyerek : '' el adama ne der oğluuum?'' o an ne anarşistliğiniz söker ne anti militaristliğiniz. yarattığınız tüm imgeler, üzerinize giydiğiniz tüm elbiseler yok olur gider. yeter ki el '' vıyyy duydun mu gııı; asiye' nin oğlu asker gaçaaa olmuş'' demesin diye ölümüne inandığınız vicdani ret hakkını bile savunamazsınız. el bize adam desin diye yarım kaldık, kendimiz olamadık. kuklayım ben kuklayım...
çoğu kişiye hatay çıkması ve benim bu teoreme uymamam da çok ilginç. hayatım türkiye'nin iki isimli illerinde geçti çoğunlukla. doğup büyüdüğüm sakarya - adapazarı, evimin bulunduğu kocaeli - izmit ve üniversiteyi okuduğum içel - mersin'i düşününce bu paralelde devam edecek yaşantımda askerliğimin de hatay - antakya ya da ağrı - karaköse'ye çıkacağını düşünürdüm, yanıldım. herkes mersin'e giderken benim tersine gitmem alışıldık durumdur gerçi. neyse... bak az daha unutuyordum, denizden hiç bu kadar uzak kalmamıştım. 32 yılın yarısından fazlasını karadeniz, kalanını da akdeniz kıyısında geçirmiş adama eziyettir bu be! ama bardağın dolu tarafını görmeye çalışırsak diyebiliriz ki kuru ve nemsiz hava benim hasta ciğerlerime iyi gelecek. astımın, bronşitin kökünü kazıyacağım. ugh!
sözlükler, sanal arkadaşlıklar, sanal aşklar... burun kıvıranın burnunu kırayım! olur olmadık herşeye sokmasınlar arkadaş! internetle haşır neşir olduğum on yılı aşkın dönemde gördüm ki en az zarar gördüğüm, en fazla fayda sağladığım insanları bu alemden bulmuşum. 'abi' dediğim 'kanka' dediğim okul arkadaşlarımın, iş arkadaşlarımın bana yaptıklarına bakıyorum da hayatımdaki en doğru işlerden biri sözlüklerle haşır neşir olmakmış.
üzüntümü sevincimi paylaşanlar, sıkıntılı anımda beni güldürenler hep burdan işte. abberline olmasa istediğim saatte derdimi kime dökerdim? ki bu dert öyle bir dertti ki büyük usta aşık veysel'in dediği gibi; doldurur dereyi düz olur gider... ama sevgili dostum bana mısın demedi, sağolsun. kardeşim cemsbg ve kuzenim lost control ile troyka kurduk, zaman zaman birbirimize sataştık, an geldi fetişlerimizi ayyuka çıkardık, gözlerimizden yaş gelene, midelerimize kramplar girene dek güldük. bazen de beraber çaylak olmanın o ulvi lezzetini tattık. var olsunlar... verdiği enfes ayarın acısıyla ilk anda nickaltına amcık hoşafı diye bakınız vermeyi düşündüğüm adamla ölümüne kanka olduk, ne kadar ortak yönümüz varmış fark edip şaşırdık. suyunu içip tanesini bırakan eşşeklerden uzak kalsın, cahille muhabbet etmenin acısını yaşamasın... seksenlerde genç olma rezaletini birlikte yaşadığımız eski şakird imhotep'le oturduk karşılıklı sıcak çikolata içtik. ncldlbz ile manisa kebabı yedik, imper'le ' şeriat isterük' diye slogan attık. benim gibi anarşisti ne hale soktunuz beyler, aşk olsun! gülümsemeniz hiç solmasın. ve daha niceleri, kimler kimler... adını burada telaffuz etmeyi unuttuklarım kusura bakmasınlar, sarhoş kafayla ancak bu kadar oluyor. burdaki herkes, hepiniz önemlisiniz. ve bunu sakın hamasi bir söylem, beylik bir söz gibi almayın. puandorg un dediği gibi ' biz hepimiz birbirimizin hayal arkadaşlarıyız'. o yüzden hiç tanımasak, görmesek, mesajlaşmamız olsak da ditty için gözyaşı döktük. o yüzden 'internetten tanıştığın lüzumsuz saçma sapan insanlar' diye yaftalananlar gece sabaha kadar bana mesaj attılar, telefon açtılar, moralimi düzeltmeye çalıştılar. hatta 'harçlığın var mı, hesap numaranı ver çabuk' diye tehdit eden bile oldu. ey benim yüce gönüllü dostum; bilmezsin ki gönderdiğin o harçlığın kuruşuna dokunmaz bu lynyrd kişisi. hepsini demir 1 ytl yaptırır da ikonalar gibi yerleştirir sağa sola taparcasına. sen ne güzel bir yersin be sözlük?
edebiyatçı kızkardeşimin ezelden beri bir mardin takıntısı vardır. sanırım bu biraz da murathan mungan hayranlığından geliyor. orda öğretmenlik yapmayı, toprak bir evin damına oturup suriye'nin ışıklarını izlemeyi düşlerdi. sınav sonuçlarının belli olduğu sabah ben daha uyurken gideceğim yeri öğrenip inanamayan ve gözyaşlarına boğulan ama bana ' abi bütün arkadaşlarım erkan abi senden önce görecek mardin'i diyorlar' diyerek gülümseyen kardeşime, acısını içine atan ama tansiyonu sürekli çıkıp inen anneme ve her kükreyişimde olduğu yerde tespih böceği gibi büzülüp kalan babama iki gündür eziyet ediyorum. iğrenç bir insanım ben, allah cezamı versin! hiç görmediğim büyükbabam gibi ben de eskiden beri 'askerden dönmeyeceğim, orda öleceğim biliyorum. o yüzden kaçıyorum' der dururdum. hem hislerimin çok güçlü olması hem de büyükbabamın aynı şekilde ölmesinden dolayı herkesi bir korku almış vaziyette. ve ben onları rahatlatacak yerde neler söylüyorum; 'tabutum geldiği zaman görürsünüz', 'orası birinci derece riskli illerden biri', 'benden sonrası tufan! arkamdan bir kişi vatan sağolsun derse iki elim yakasında öbür tarafta'... sadist miyim? belki... belki de sadece ilk şoku atlatamadım. turizm otelcilik mezunu olduğumdan, güney sahillerinde yahut büyük bir orduevinde olacağıma garanti gözüyle bakıyordum. ondan herhalde bu dengesizlik. sana söz günlük, sabah hepsine gülümseyeceğim, öpeceğim ve gayet umutlu, olumlu düşüncelerle çıkacağım yola. ilk çarşı iznime çıktığımda oturup bir kahvede mırra içeceğim özlem'im için. tanrı'nın bana verdiği en güzel şey, biricik bacım, bir sefer olsun 'canım kardeşim seni çok seviyorum' diyemediğim, sıkı sıkı sarılamadığım güzel yüzlü, güzel yürekli aslan kardeşim için. hayat görüşüne, beğenilerine etki etmiş olmak benim en büyük gururum, şu kısa yaşantımda yaptığım en güzel şey. ah keşke bunları sana söyleyebilseydim! belki bir gün rastlar da okursun canım benim. şimdi hiç üzülme, padişahtan ferman gelse de abin yine eve dönecek, telkariler getirecek sana merak etme. belki bir daha hiç öyle senin sevdiğin gibi uzun saçlı olamayacak, belki eli yüzü soğuktan yanacak, kararacak ama eve dönecek.
cigara da nasıl vakitsiz bitti be arkadaş! şimdi artık veda zamanıdır, düşmeli yollara yollara... 'tilkilerin bakır sıçtığı' soğuk memlekete varmalı, kışlanın kapısından girmeli, saçlar kısacık kestirilmeli herkes görsün diye çocukluktan kalma o yaraları. yeşil kamuflajlarla ne de çirkin olursun lynyrd efendi. saçmalamalarıma burada son verirken 'aman be ne piyasa oldu bu şarkı' diye bok atmaktan senelerce kendimi alamadığım bir grup yorum eserinden tornistan yapar ve hepinizi en temiz hislerle kucaklarım. üzdüklerimden, kırdıklarımdan özür dilerim ama tekrarlamayacağıma da söz veremem. ne yapayım, hasta bir ruhum ben*.
--spoiler--
ey sevda kuşanıp yollara düşen
bilesin bu yollar dağlar dolanır
yare ulaşmadan düşersem eğer
yarına sesimin yankısı kalır
--spoiler--