"Tanzimat fermanı başımıza ne gelmişse şeriatın bozulmuş olmasından geldiği
önsözü ile başlamaktadır. Gerçekte ise, din ve dünya, din ve akıl işlerini
birbirinden ayırmamaklığımızın cezasını çekiyorduk. Âli Paşa, Fransız Medenî
Kanununun alınmasını teklif ettiği vakit, karşısına Mecelle tavizciliği
çıkmıştır. Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Tanzimat fikir adamları Reşit ve Âli
paşaları ''Şeriat-ı islâmiyye dururken, Garp'tan kanunlar almakla''
suçlamışlardı. Her şey ''Şer-i Şerif''e uygun olmalı, bir fetvaya bağlanmalı
idi. Sivil okulla medrese ve cami birbirine düşmandı. Halk yığınları ise camiye
bağlı idiler. Batı medeniyetçiliği, daima pek küçük bir azınlığın malı kalmıştı.
Kemalizm, aslında büyük ve esaslı bir din reformudur. Tanrı, bir paygambere
verdiği şeriatı, ikinci bir peygamberde değiştirmekle, hatta Kur'an'ın bir
ayetindeki emrini başka bir ayette kaldırmakla hükümlerin toplum evrimini
izlemesi gerektiğini göstermiştir. Fıkıhta buna "nesih" diyoruz. Muhammed, son
peygamber olduğuna göre, ondan sonra nesih hakkı insan aklına kalmıştır. Onun
için islâm bilginleri, ''zamanla hükümlerin değişeceği'' içtihadında
bulunmuşlardır. Mustafa Kemal'in yaptığı işte bu nesih hakkını kullanmaktı.
islâmda bütün şer'î meseleler iki büyük bölüme ayrılmıştır: Birinci bölüm,
ahreti ilgilendirir ki ibadetlerdir: Oruç, namaz, hac, zekât! ikinci bölüm,
dünyayı ilgilendirir ki bunlar da nikâh ve aileye ait hükümlerle muamelât denen
mal, borç, dava ilişkileri ve ukubat denen ceza hükümleridir. Kemalizm,
ibadetler dışındaki bütün âyet hükümlerini kaldırmıştır."
falih rıfkı atay'a şizofren diyeni de duymadım. rıza nur'la (yada ne bileyim kendinle) karıştırıyorsun herhalde.