Levent bulut'un bugün köşesinde tane tane anlattığı gerçeklik.
Yazı şöyle:
Eski zamanların birinde üç adam idama mahkûm olur. infazları o döneme göre giyotin ile gerçekleştirilecektir. Bu adamlardan birisi papaz, birisi hâkim, birisi de gazetecidir... idam sehpasına ilk önce papaz getirilir. Başını giyotinin altına koyarak, "Son sözün nedir?" diye sorarlar.
Papaz der ki; "Ben Tanrı'ya inanırım, O beni bu durumdan kurtaracaktır."
infazı uygulamaya koyarlar ve giyotini indirirler. Tam papazın boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Şaşkınlığı atlatan halk bağırmaya başlayarak; "Onu serbest bırakın! Tanrı idamını istemiyor." der. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur.
***
Sıra hâkimdedir, ona da son sözün nedir diye sorarlar.
Hâkim; "Benim adalete inancım tam! Adalet yerini bulacaktır" der.
Bu sözün ardından infaza geçerler ancak giyotin tıpkı az önceki papazda olduğu gibi boynuna birkaç santim kala durur. Bunun üzerine yine hayretler içerisinde kalan halk; "Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın!" diye bağrışır. Böylece hâkim de infaz edilmekten kıl payı kurtulur.
***
Sıra gazeteciye gelir. Ona da aynı şekilde son sözü sorulur. Gazeteci der ki; "Ben son sözümde dahi doğru bildiğim gerçekleri söylemeye devam edeceğim. Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine mâni oluyor..."
Görevliler hemen giyotini kontrol eder ve gerçekten de bir düğüm olduğunu fark ederler. Görevliler düğümü açtıktan sonra giyotini gazetecinin boynuna indirir ve infazı gerçekleştirirler.
***
Günümüze uyan ne kadar anlamlı bir hikâye değil mi? Sırf gazeteciler değil siyasetçisinden, hukukçusuna, memurundan din adamına her meslekte işinin ehli, adamına göre değil hak ve hukuka göre işini yapanlar mevcut ve hepsinin boynunda giyotin var. Görüyorsunuz işte Yılmaz Özdil'e yapılan saldırıları. Yazmayacaktım ama günlerdir bu konu gündemden düşmüyor ve havuz medyasında sistematik bir şekilde işleniyor.
***
Diyorlar ki kaçak yapı yaptı..
Bu söyleme göre sanıyorsunuz ki, gitti bir yazlık bölgeye gecekonduvari bina dikti.
Oysa eşinin üzerine kayıtlı olan tartışmalara konu olan yapı ruhsatlı bir konut...
Buradan vuramayınca bu sefer de çıkıp binanın bazı bölümleri kaçak demeye başladılar.
E bakıyorsun o da yanlış.
Tamam bazı bölümleri sonradan eklenmiş ama fazladan yapılan ekler için de yapı kayıt belgeleri var.
Peki bu yapı kayıt belgeleri için imar Barışı Kanununu çıkaran kimdi? AK Parti değil miydi?
AKP'nin gerine gerine, övüne övüne söylediği imar barışından bir vatandaş olarak faydalanmasının neresi suç?
Anlayan var mı!
***
Geçen yılın verisine göre 10 milyon kişi imar barışından yararlanmak için başvurmuş ve 20 milyar liranın üzerinde de devlete bir ödeme yapmışlar. Özdil ailesi de kendi paylarına olan ödemeyi yapmış. Fakat fütursuzca eleştiriler sürdü. Yıkılmak üzere olan ev hakkında ise mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi ve yıkım durduruldu.
Kararı Türk yargısı verecek. Kanuna uymayan bir durum varsa ortaya çıkacak ve gereken yapılacak. E durum böyleyken halen bir bardak suda fırtına kopartılması neden? Amaç üzüm yemek değil ki, bağcıyı dövmek.
***
Konuyla ilgili Özdil diyor ki;
"Her şey yasalara uygun... Manşetlerinden yargısız infazlar yaptılar, ekranlarında mahkemeler kurdular, algı yaratmak için yalanlarla iftiralarla karalamalarla hükümler verdiler, salyalar akıtarak yayınlar yaptılar... illa yıkılacaksa yıkılır, hatta biz yıkarız, canımız sağ olsun.
Ama buna 'bağımsız yargı' karar verir.
Yandaş tetikçiler değil."
Ama havuz medyada konu inatla işleniyor.
***
Kişiye özel ihaleler, geçilmeyen köprüler, gidilmeyen hastaneler ve bunlara verilen hazine garantileri dururken… Milletin bir kesimini hedef gösteren tehdit dolu paylaşımlar TV ve sosyal medyada üzerinden yapılırken… Onlarca yanlış ve eleştirilecek konu varken, bunlara ses çıkarmayanların sadece Yılmaz Özdil'i bu konu üzerinden eleştirmesi akıl tutulması değil de nedir? Bu olay gerçekleri yazdıkça, toplumun ve milletin menfaatine olan doğruları dile getirmenin, bir bedelinin olacağının son örneğidir.