26 yaşıma kadar hiç sevgilim olmadı, kendime göre geçerli sebeplerim vardı. Bu süreçte, tabii ki ister istemez hayatıma girecek insanın nasıl olması gerektiğine yönelik hayaller kurup durdum. Yani Muayyen bir olaya vereceği tepkiden gülüşüne, saçlarının renginden boyuna, tenine ve de kişiliğine dair en ince detaylara kadar kurguladım. Yani bunu bile isteye yapmadım tabii, ama Sonuçta hayattan, çevreden insanları gözlemledikçe bir seyler beliriyor insanın kafasından. O yarattığım ve çok arzuladığım kadının bir gün hayatıma gireceğine dönük içten içe bi inanç olsa da yine de ya olmazsa korkusu zaman zaman içimi kaplıyor ve huzursuzluğa gark ediyordu..
Evet, belki saçmaydı, fazla utopikti ama bir kadın çizmiştim kafamda ve öncesinde karşılaştığım her kadından eğer ki o çizdiğim kadına aykırı ve ters bir seyler görürsem çabucak uzaklaşıyordum, çünkü o hayalimdeki kadının aynı zamanda ilkim olmasını istiyordum. Hem de duygularımı ve kendimi yıpratmak istememiştim.
Çoğu kez olmayacak bir hayalin pesinden mi gidiyorum diye şüpheye kapıldım, evet.
Ve sonunda geldi; görür görmez onun o kişi olduğunu hissetmiştim. ilk buluşmamızda tam 10 saat geçirdik, birbirimizden ayrılmak istemedik. Çok kısa bi süre sonra sevgili olduk. Geçirdiğimiz her zamanda ve yaşadığımız her seyde, tanıdıkça onun o kişi olduğunu daha iyi anlıyordum. Resmen bi mucizeydi bu. Ve 5. Ay sonunda evlenme teklif etmeye karar verdim. Kabul etti, yakında nişan olacak insallah..
Velhasıl, hayattaki çoğu şey için sanssizimdir; ama hele şükür bir şey için kader güldü yüzüme. Ve sanki bana verilebilecek olan tüm şanslar tek bir seyde toplanmış gibi. Bundan sonra ne kadar kötü şey yasarsam yaşayayım, başıma ne gelirse gelsin, asla şikayet etmeye hakkım yok diye hissediyorum.