ayfer tunç'a ait nadide bir uzun hikaye. suzan defter ilk etapta okuyucunun baskı hatası zannına kapılacağı bir tarzda dizayn edilmiş. aslında günlüklerden oluşan iki farklı öykü var ve birbiriyle ilintili bu iki öykü bir anlamda iç içe akıyor.
kitabın sol tarafındaki sayfalarından öykünün bir kanadı, sağ tarafındaki kanadından diğer öykü akıyor. yalnız herhangi bir uyarı yer almadığı için meseleyi anlayıncaya kadar bir yirmi sayfa kadar okumanız icap ediyor. muhtemelen öykülerin ikisi aynı anda gün gün okunsun düşüncesiyle kurgulanmış ancak bu yorucu olacağı gibi öykülerden alınacak keyfi öldüreceğinden önce (özellikle) sol tarafın, o bitince de sağ tarafın okunması daha etkili olur diye düşünüyorum.
ayfer tunç, henüz kadri kıymeti yeterince anlaşılamamış çok değerli bir yazar. öykülerinin de bir çoğu kült seviyesinde olan romanlarının da türk edebiyatının nadide eserleri olduğunu söylemek hiç de abartı olmayacaktır.
eserlerinde tüm yönleriyle insanı ele alıyor ayfer tunç; erkeğiyle kadınıyla karakterlerinin ruhlarına sinen gizli kötücüllüğü ortaya çıkarmaya çalışıyor, kentin rahimlerine sinen hayatı, hayatları anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor.
taş-kağıt-makas'da şöylesi karakterleri anlatıyor mesela:
hayatındaki büyük boşluğu boşlukla doldurmaya çalışan ve zamanın ipini kopararak hayatın döngüsünün dışında kalmaya çalışan,
sevdiğini ezen bir sevdayla seven, kaldırabileceğinden çok sevdiği maşukunun "unut beni" darbesiyle ruhunda iyileşmez yaralarla yaşamak zorunda kalan, büyük aşktan korkan küçük bir adama aşık olduğu için de "dünya ağrısı" çeken,
kuruyan iki su damlası gibi birbirinden uzaklaşarak bir hiçi yaşayan ve bu hiçliğinden acı çeken evliliklerin çürüttüğü,
benliğini başka bir karakterin ruhuna yapıştırıp onun hayatını yaşayan ve içinde onun hayaletiyle dolaşan, kendi olamadığı için de "orta malı bir hayat" yaşamak zorunda kalan,
anlatmak ve dinlemek için para ile arkadaş tutacak kadar koyu ve kederli yaşanan bir yalnızlığın içini boşalttığı, amaçsızlaştırdığı insanlar...
ayrıca;
dokunaklı bir aşkın gönüllü kurbanı olacak kadar aşka değer atfeden ya da "seçmediği bir aşkın ecesi olmanın yarattığı sonu gelmez bir kinle" yaşadığı hayatta "aşk" kelimesine hiçbir anlam yüklemeyen,
yanlış yerde ve yanlış zamanda ömür tüketen, hayata çaldığı maya tutmayan,
hayatın iz bıraktığı, anlam arayışında manalı bir yaşam derdinde olanların yanı sıra salak bir mutlulukla hayatı kıyıdan ve yüzeyden yaşayan karakterler...