tualin üzerinde önce bir kadın gölgesi beliriyor. arkası bana dönük, gri kumsalda durmuş denizi seyrediyor.
"gel sevgili ressam, önce beni tanı, önce beni anlat resimlerinde."
else elini uzatmış bekliyor. elini tutuyorum.
diri kadın güzelliği, akdeniz kadınının geniş kıvrımlı, dolgun bedeni, burnunun uzun bir çizgiyle güzelleştirdiği profili, kırmızı cilalı tırnakları.
"kız çocukluğundan kadınlığa sağlıklı geçebilmek çok güç türkiye'de" diyor. eli elimde. "olanaksız!"
bir sigara çıkartıyor geniş saplı hasır çantasından, bir de çakmak. çakmağını alıp sigarasını yakıyorum. ben sigara içmem ki. sigarayı tutan ellerini izliyorum. bir resmin detaylarındaki gibi, tek tek parmaklarına, kırmızı tırnaklarına bakıyorum. "bekaret ve annelik bir kadının yaşamındaki en önemli iki şeydir bu ülkede. annemiz öğretmese, bir söyleyen, bir ima eden bulunur mutlaka. hemen hepimiz yerli filmlerden birine yakalanmış kız çocuklarıydı biz." sigarasını bitiriyor. hiç konuşmadan onu dinliyor, onu seyrediyorum. kalkıp tekneden atlıyor, açılıyor. uzakta, bomboş koyların koynunda bağırıyor: "gelsene, yanıma gel!" yanına yüzüyorum. suyun içinde soyunuyor. bikinisini bileğine bağlıyor. akdeniz'in mavisinde sevişiyoruz. birbirimize sarılıyor, kenetleniyoruz. akdeniz kucaklıyor bizi.