stajyer gibi bir şeydim ve iş yerindeki ilk günümde patron "irlanda'yı aramak lazım" dedi. hesapta herkes ingilizce biliyor ama çalışanların hepsi yere, tavana falan bakıp çenesini kaşıyordu. hissettim ki ihale gözlüklü ve pantolon askısı takan bir çocuğa kalacaktı. tam o sırada kendimi göstermek için fırsat çıktı deyip "ben ararım yahu konu ne?" dedim.
sanki 28 yılımı sektöre vermiş birisinin rahatlığındaydım.
anlattılar. anlar gibi oldum. aradım irlanda'yı ya noolcak falan diyorum. fakat o aksandaki ingilizce beni biraz bozdu. odadaki herkeste kvırabilecek miyim gibi bana bakıyor. bir noktadan sonra karşımdakinin ne dediğini anlamaya çalışmayı bırakıp sadece akıcı ve havalı konuşma derdinde olduğumu fark ettim. ben tenk yu tenk yu diye telefonu kapamaya çalışırken karşı taraftaki kız "hold on pliz" falan diye bir şeyler soruyordu.
"çat"
kapattım telefonu. ertesi gün patron "irlanda'dan faks gelmedi hala ya" dedi. dedim "göndereceğiz dediler valla" dedim. bir daha ararttılar. yine aynı muhabbet. ertesi gün yine aynı film. hay amına koyim üçüncü kez arayamacağım deyip irlanda'yı arar gibi yapıp evi aradım. annem çıktı. sürpriz olmadı. yine akıcı şekilde konuşuyorum böyle artiz artiz. arada posta da koydum faks gelmedi diye. türkçesi "kardeşim göndercez gönderz diyosunuz hala bir bok yok" manasında şeyler diyorum. annem de sesimi tanıdı ama olaya anlam veremiyor. vardır bu delinin bir derdi deyip "yes, yeeessss" diyerek beni dinletiyor.
"do i make my self clear?" diye hiddetli bir kapanış yaptım.
"yes olrayt oğlum" dedi annem karşı taraftan.
kapattık telefonu. "ne diyorlar?" dedi patron. "olrayt" diyorlar dedim. yalan değildi hani. sonrasında "ben bir tuvalete gideyim" deyip oradan ayrıldım. bir daha da gitmedim.