çift döngülü öğrenme

entry1 galeri
    1.
  1. Eğitimde "Double-Loop learning (Çift Döngülü Öğrenme)" dediğimiz bir konsept var. "Bir şeyi doğru yapma" değil "Doğru şeyleri yapma" kavramını öne çıkarıp, büyük çerçevedeki hataları görüp buna göre planlar yapabilme ile ilgilidir. Kişi, bunu yapamıyorsa, yani kendisine yüklenmiş olan, toplumsal zincirlerin ilk aşamasında kalıyorsa, "yüklenen şeyi doğru yapma" derdindedir. Bu da, ona öğretilmiş olan bilgi havuzundan dışarı çıkmaya iyice korkar hale getirir. Çünkü yaptığı şeyi doğru yapmak için o kadar uğraşmıştır ki yanlış şeyi doğru yapıyor olması demek, hiçbir şeyi doğru yapmıyor olması demektir. Yakınlarda yaşadığım bir örnek vermek istiyorum:

    Muhabbette olduklarım arasında felsefe ile yoğun biçimde uğraşan birçok kişi var. Bunların arasında birisi, üniversite mezuniyetini takiben akademik kariyerden vazgeçip (ilk planı o imiş) 4 yıl Dominiken tarikatında eğitim aldıktan sonra rahip olmak isteyen ana-akım Hristiyan teolojisini takip eden birisi idi. Kendisi, Hristiyan Teolojisindeki argümanların yanlış anlaşıldığı/anlaşılmadığına dair bolca paylaşım yaptığından ve herkesle üst perdeden konuştuğundan, belli bir klasik felsefe birikimi olduğu algısı kolayca oluşuyor. Ayrıca, Hristiyan teolojisi iyi bilinmediği için Türkiye'de, felsefe bazlı paylaşımları eleştiriden ziyade soru alıyordu "Daha fazla bilgilendirebilir misin ?" tarzında. Bir süre sonra profilinde "Her alanı ben düzeltecek değilim, onu da sosyologlar düzeltsin!" tarzında ifadeler görmeye başladım. Gözüme çarpan sorun, paylaşımlar yaptığı/birikim sahibi olduğu alanda onu eleştiren kimse bulunmamasıydı, çünkü kimse o alana hakim değildi.

    ilk defa profilinde ciddi bir soru sordum (Hiç bilgim yok diyerek). islam teolojisine dair bir konuda gelenekçilerin çok daha sağlam olduğu, diğer tarafta kimsenin iyi bir altyapıya sahip olmadığından dem vuruyordu. Tek sorum: "Neden?" idi. Orta uzunlukta bir açıklama yazdı; tamamında mantık disiplinine dayanarak bulunan tutarsızlıkları ifade ettim. Bir tanesi, "False Authority" idi. Yani her alanı savunan alim/bilim insanı tarih boyunca bulunmasına rağmen bir kişinin sadece kendi görüşünü savunan otoriteler varmış gibi "Otorite böyle diyorsa, böyledir." görüşünü dayatmaya çalışması gibi (Glutenle ilgili her çeşit görüşü savunan bir profesör bulabileceğiniz gibi). Bana verdiği yanıt beni çok şaşırttı, çünkü ilahiyatçılarla yaptığım fikir alışverişlerinde, mantık zeminine işaret ederken aldığım tepkinin aynısıydı: "Sen beni hiç anlamamışsın!"

    Ona, kendi ve benim ifadelerimi mantık önermeleri olarak yazmasını, böylece bağlantıları görüp sonra kimin ne anladığını puanlayabileceğini ifade ettim. Beni silip/engelledi. Yukarıda vurguladığım gibi, yapabileceği en mantıklı hareket buydu. Çünkü inanılmaz bir birikim sahibi olup bir tablo oluşturmasına rağmen, tabloda neyi çizdiğinden emin değildi. Tabloyu çizme gereklerinden bir tanesinin sorgulanmasına bile tahammülü yoktu bu yüzden. Dikkatinizi çekerim, bu felsefeyle haşır neşir olan, sorgulama sözcüğünü her gün gören ve yabancı birçok yayın okuyan birisi.

    Ancak hayatımızın özeti biraz bu. Sorduğumuz soru genelde, "Bir şeyi doğru yapma", "Doğru şeyleri yapma" değil. Çünkü bir işe başlamadan önce, yapacağımız işin doğru olup olmadığının arayışı, bizi mutlak bir doğru olmadığı sonucuna götürür. Bu, bize bir seçim/vazgeçme halinde olduğumuzu gösterir. Bu nedenle yaptığımız işin sorumluluğunu almak durumunda olduğumuzu fark ederiz. Çünkü, niye diğer işleri değil de bu işi yaptığımızı sorgulamaya devam ederiz. Bu da aslında, "Merak" kavramını canlı tutar. Tersi, korkudan başlayan, önyargı ve öfkeye dönüşen bir süreç başlatır.

    Yaptığımız işi, hayat görüşlerimizi, her insanın anlayabileceği matematik/mantık gibi bir "disiplin" ile yazabiliyor muyuz bir deneyelim. Eğer bunu yapamıyorsak, sadece toplum bizi bu işe ittiği için yapmaya başlamış olduğumuzu, bir "anlam" üzere bulunmadığımızı fark edebiliriz.
    3 ...