ege'nin bir köyünde büyümüş, neredeyse köyünden hiç çıkmamış hasan bir arkadaşımız vardı askerde.
hani "köy yumurtası gibi oğlan" derler ya. işte öyle. saf, temiz, oldukça iyi niyetli bir arkadaş. büyük şehrin karasına bulanmamış o güne kadar. lise mezunu ama köyde yetişmiş olmanın dezavantajlarını yaşıyordu askerde.
arada bizim grubun yanına gelirdi selam sabah falan. bizim muhabbet küfür kıyamet gidiyor tabii.
bu arkadaşın arada bizim muhabbete girişleri şöyle oluyor:
- mustafa lan olm skicem geçmişini kalk git şuradan 2 litre kola al hadi. kenan astsubay gelmeden içelim manzaraya karşı.
- ya muhittin deme öyle ayıp. küfür etmeyin kimseye.
- hasan sen bi dur amk.
- ya deme ama öyle ya..
neyse gel zaman git zaman baktık bu hasan rtük gibi oldu başımıza. bizim ankara bebelerinden birisi "yaw şu hasan bebesini araya bi alak da biraz açılsın la. bunu çok öperler sivilde" diye bir fikir verdi.
artık nereye gideceksek onu da çağırıyorduk. ayrı bırakmadık hiç.
zaman geçti bunun küfürlere müdahaleleri epeyce azaldı. konuşurken küfür etmiyor ama duyunca da tepki vermiyor. tabii olay sadece küfür değil. bunun yanında kendimizce hayata dair bir çok şey de paylaştık onunla. mesela bizim koğuşçu profesyonel kumarbazdı. poker oynamayı falan öğretti hasan'a.
artık askerliğimizin sonlarına yaklaştık. kıdemliyiz. torunlar işleri hallediyor biz de ense yapıyoruz.
bir gün koğuşta hasan ranzasına yayılmış telefonla konuşuyor. koğuşta bir patırtı gürültü.. konuşmalar gülüşmeler falan.
hasan telefonu bıraktı, yataktan hafifçe doğruldu:
- lan bi susun amk yerinde iki kelime konuşturmadınız. çenenizi skeyim. sktirin gidin kantinde yapın goy goyunuzu.
diye resmen kükredi.
ankaralı yanımda öylece kaldık.
görev tamamdı.
efendi hasan'ı piç hasan etmiştik.
hasan askerlik süresince sürekli olarak uzmanları kastederek yapılacak iş değil, gideyim tarlamı süreyim, zeytinimi toplayayım falan diye konuşurdu.