Sanıyorum çocukluk ile bağlantılı bir mevzu. Hiç olmazsa benim öyle.
Babamla harika bir ilişkimiz vardı. aslında biraz hastalıklıydı çünkü birbirimize korkunç şekilde bağlıydık. Hâlâ her gün birkaç kez arar, taşındığım eve gelir benimle yaşar, duramaz bensiz. Babamın söylediğine göre bir kez onun tarafından büyük bir kırgınlık yaşamışım. Yüzümde o kırgınlığı gördüğü için kendisini hiç affetmedi. Hâlâ anlatırken gözleri dolar. Bir şekilde o günün etkisiyle ben hissettiğim seyleri söylemedim, babam anladı.
Ancak annemle işler tam tersi ilerledi. Zamanla beni öyle bir duruma getirdi ki mecburi olarak dışarıdan ne hissettiği belli olmayan bir insan haline geldim. Çünkü babamın anlayıp üzüldüğü her şey annem için öne geçmekti. Aramızda böyle saçma bir rekabet yaratmıştı babam nedenli. Üzülsen, kırılsan, ağlasan bunları zafer sayıyordu. Dinlediğim müzik türüne göre birinin beni üzdüğünü düşünüp bundan keyiflenebilen hallerine bile şahit oldum.
Sonrasında ortaya bu çıktı. Ne üzüldüğümü belli edebiliyorum ne kırıldığımı. Güçsüz görünmemek için güçlü rolü yapıyorum. 10 senedir beni tanıyan çocuk beni ağlarken gördüğü günü hatırlamıyor. 23 yıldır tanıdığım en yakın arkadaşım bile ağladığım gün ile ilgili düşünmeden örnek veremez. Oysa çoğu gece ağlayan biriyim. Belgesel izlerken bile ağladığım olur. Sorun kimsenin yanında ağlayamıyor olmam.
Ancak şunu biliyorum, böylesi bazen daha iyi. insanların çoğu ellerine güç geçtiği an acımasız biri oluyor çünkü. Çoğu insan kendisinden daha güçsüz gördüğü insanı ezerek güçlü hissetme derdinde. Çocuklar bile böyle. Akran zorbalığının altında bile güçlü hissetme ihtiyacı var. Birini seviyorsun her yeri ayrı ayrı oynamaya başlıyor. insanlar aşırı değişik.