1.
''bazen ölüm cezasının savunucularının bu konuyu yeterince düşünmediklerine inanmaya çalışılır. ama hangi suç olursa olsun onu toplumun vermediği ve kaldırmaya çalıştığı bu aşırıya kaçan hakla, cezaların en telafi edilemez olan bu cezayla birlikte teraziye koyun!
iki seçenek var:
ilki ailesi, ebeveyni ve bu dünyada kimsesi olmayan bir insan. Bu durumda hiç eğitim almamış, kimse ona aklını ve yüreğini geliştirmesi için özen göstermemiştir; o zaman bu bahtsız öksüzü hangi hakla öldürüyorsunuz? Onu tutunacak bir dalı, bir hamisi olmadan sokaklarda süründüğü çocukluğundan dolayı cezalandırıyorsunuz! Ona kendi dayattığınız dışlanmışlığın suçunu yüklüyorsunuz! Bahtsızlığının suç işlemesine neden olmasını sağlıyorsunuz! Kimse bu cahil adama ne yaptığını öğretmedi. Hatası kendisinin değil kaderinindir. Bir masuma darbe indiriyorsunuz.
Veya bu adamın bir ailesi vardır; o zaman boynunu kestiğiniz darbenin sadece onu öldürdüğünü, babasının, annesinin, çocuklarının bu durumdan hiç etkilenmeyeceğini mi sanıyorsunuz? Hayır. Onun kellesini uçururken bütün ailesini de öldürüyorsunuz. Ve yine masumları yok ediyorsunuz.
nereden bakılırsa bakılsın masumlara darbe indiren kör ve beceriksiz bir ceza yasası! ''
'' Geçmişin toplumsal yapılanması üç dayanağın üzerinde duruyordu: Rahip, kral, cellat. Uzun süre önce bir ses, “Tanrılar gidiyor!” dedi. Son olarak bir başka ses yükselip haykırdı: “Krallar gidiyor!” Şimdi üçüncü bir sesin yükselmesinin zamanıdır: “Cellat gidiyor!” Tanrılar için üzülenlere “Tanrı kalıyor” denebilir. Krallar için üzülenlere “Vatan kalıyor” denebilir. Cellat için üzülenlere söylenecek bir şey yok. ''