yıllar yıllar evveldi.
once upon a time in ulu sözlük...
sene 2009-2010 olmalı, o zamanlar ''sözlüğün sözlük olduğu yıllar''da sabahlara kadar buraları okuyarak eskilerin bilebileceği tabirle ''sıçtın mavisi''ni karşılardım. o zamanlar da uyku sorunum vardı, şimdi de. ben pek değişmedim, zaman denen olgunun dişleri arasından daima kaçmayı başardım yaşam boyu. ancak zaman bu sözlük dahil bir çok şeyi çiğneyip tükürdü. velhasıl; damdaki deli adlı yazarın yazılarına denk geldim bir sabah, bu kıymetli insanı bilen bilir buralarda. ruhu şad mekânı cennet olsun yüzyüze gelemediğim kardeşimin.. Onun yazılarını okuduktan sonra üye kaydımı oluşturmuştum ilk. detaylarına girmeyeceğim bunun. daha sonra hesabım yaban ellere geçti, 2012 yılında olsa gerek tekrar dönüş yaptım bu platforma. o zamanlar buraları güzel yerdi. ya da en azından ben öyle sanıyordum, o da ''ulu gossipvari'' olayına ve daha ekstralarına bugün vakıf olmamdan kaynaklı bir yanılsama da olabilir * sağolsunlar, acı haberi tez taşırlar *
yine de benim başıma kötü şeyler gelmedi neyse ki * ne kimsenin dedikodu malzemesi oldum, ne de kimsenin dedikodusunu taşıdım.. ateş olmayan yerden duman çıkmaz derlerdi hep insanlar beni yargılarken. şimdi sanırım ben de bu şekilde düşünüyorum bu insanlar için. kişiler kendilerinden bilirlermiş işleri. dediğim gibi, öyle milletin askıntılık ettiği bir yazar da olmadım asla, keza cinsiyetimin ekmeğini yemeye kalkmayacak kadar da arım ve onurum var çok şükür. bunda sözlük yazarlığımı 8 sene boyunca ''erkek profili'' olarak göstermemin katkısı büyük elbet, kadınca yazan ama bunu prime çevirmeyen bacılarıma sözüm yok o ayrı. benim çizdiğim bu profil sebebiyle çok sırrını paylaşmıştır insanlar benimle. elbette ki hiçbirininkini bir başka yerde paylaşmadım o ayrı.. kendi halimde, bazen zıvanadan çıkarak, bazen samimi gördüğüm insanlara yüzyüze gelince ''hasktr ben seni 4 yıldır erkek sanıp öyle konuşuyordum lan?!'' gibi travmatik şeyler yaşatarak, halen devam eden dostluklar kurarak geldi geçti yıllar. dostluklar dediysem hâlâ devam eden dostluklar. yarın bi çılgınlık yapıp evlenmeye kalksam düğünüme gelip bi yarım takacak insanlar olm * ki sayıları 3'dür. 8 koca senede ekseriyetle aktif kullandığım yazarlık süremden bana kalan 3 düzgün insan. bence bildiklerim ve şu günlerde üzerine öğrenip ''vay anam serhat neler dönmüş aq'' dediklerimi hesaba katacak olursak iyi bir rakam. ben tabii 8 sene herkese ana baba bacı gardaş kafasıyla yaklaştığım için açıkçası topunun aq bence. çoğu iki satır diyalog kurmaya tenezzül etmeyeceğim insanlarmış. yargılamak bana düşmez elbet ama sahiden de kanıtlı ispatlı şeyler (bkz: insan gerçekten hayret ediyor). abi şaka gibi fotoşok denip geçilmeyecek türden neler neler.. ne bileyim ya, hani marjinal bizdik? hani yargıladıkça ezdikleriniz bizdik aq. melekmişiz yahu *
sözlüğün kendi yönetimiyle ilgili vefasızlıklarına değinmiyorum bile. kenarından dahi geçmiyorum. kendi sözlüğünü her anlamda satan bir insanın elindeydi burası yıllarca. buraları zaten hepimiz biliyoruz. hepimiz buna az çok vakıfız. ama daha önce de dediğim gibi, piyasaya çok 'rekât' etmemek lazım, beş dakikada değişir bütün işler *
sözlüğün bitme sebeplerini durmadan şu anda aptal saptal başlıklar açıp apır sapır yazan insanlara bağladık durduk. ama buranın kökünden geliyormuş meğer çürük kokusu. o yüzden artık çok görmüyorum sol framede gördüğüm mide kaldırıcı şeyleri bu insanlara. ve eminim şu anda bu başlıkları açıp yazanları birçoğu da zamanında burada adam(!) gibi yazıp, alttan alta da işlerini yürüten lağım tiplerdir. ki şaka değil, birçoğunda gerçekten eminim * sahiden fındık kadar derler ya, ondan ibaret burası. her iki cinsiyet için de..
çok uzattım yine değil mi lan? ''ansiklopedi yazmış yine aq'' diyecek beni eskiden bilenler şimdi. ahahah merak etmeyin olm ''bu son şarkı, bu albümde''
çok mu bok attık ne yaptık? biraz da öveyim..
sahiden zor zamanlarımda burada gülüp eğlendiğim yazılar oldu. sivri zekalarıyla, tespitleriyle, trollükleriyle, bilgileriyle okuya okuya sabahı sabah ettiğim çok yazı oldu bu sözlükte. sahiplerinin çoğu götverenler olsaddjskld. tamam tamam yapmayacağım bunu * uzun zamanlar geçirdik, dertleştik, insanlarla bir şeyler tartıştık, kâh güldük, sonra yine kâh güldük. başka çaremiz yoktu çünkü. bana ciddi oranda kattığı iyi kötü şeyler oldu buranın. yani tabii keşke dahi anlamındaki -de'nin yazılışını öğrenmenin bedeli insanlığa bir kez daha inancını yitirmek olmasa daha iyi olabilirdi ama neyse * her ikisini de bugün yeniden öğrenmek gerekliymiş diyor orayı artık geçiyorum. şimdilerle görüşmediğim ama zamanında dostluklarıyla bana çok güzel değerler katmış insanlarımın da yeri ayrı bende. dostluklar sekteye uğrasa da, ucunda kötü bitişler yoksa her zaman yerleri bâkidir. prenses, mercimek, memo, aylemizin avkatı.. güzel zamanlardı. en önemlisi ise zamanın arasına sıkışıp kalmış bir güzel varlık. en, ilk, tek. her ne kadar yazının sonuna bırakılmayı hakaret saysa da atladığı bir gerçek var; insanlar sarılırken bile en çok sevdiklerini en sona bırakırlar. sanırım ben her anlamda bu durumdan nasibimi almış olmalıyım ki her seferinde bunu yapıyorum. ama biliyorum, farklı yapsaydım da artık bir önemi yok. o yüzden ben kendi düsturumdan ilerliyorum..
zamanın arasına sıkışıp kaldı çünkü insan bazen gördükleriyle bile yargılayamaz bazı insanları. derinden bi ''haddi beh'' dediğiyle kalır. bir çeşit kıyamama, bir çeşit toz konduramama hali belki. ya da bambaşka bir şey kim bilir? o yüzden yargılayamadığım şeyleri gözardı ederek devam etmem gerekiyor..
hayatımın en zor zamanında kurtulmak istediğim kuyuya bir halat atıp, sabahlara kadar yılmadan o kuyunun dibinden beni milim milim çıkartan güzel şey. hayatımda kendim için aldığım ilk ve en doğru kararı almama vesile olan güzel şey. çok olur olmadık şeylerle yargılasa da bi gülüşüyle muhabbetimizi bayram meydanına çeviren güzel şey. en büyük teşekkürü sana borçluyum sanırım. kendinin de savaşmak zorunda kalacağını bilmeden, omzumdan bu gerçekleri yok etmek için bu savaşa atladığın için teşekkür ederim. her ne kadar bu gerçeklere tüm çabama rağmen yenik düşmüş olsan da amaçladığın gibi ''tek'' oldu bendeki karşılığın. ben böylesine savaşçı bir insan tanımadım. yenileceğini hissetmesine rağmen kılıç kalkan cenge giren kimseyi tanımadım. ne diyorduk? ''en'', ''ilk'' ve ''tek'' 3'te 3! tebrik ederim.. gördüğüm rüya da bunun sen tarafından tescillenip görülmüş en büyük ve tek kanıtıdır. itiraf etmek gerekirse kuyudan çıktıktan sonrası için bir düşüm vardı, şu an gerçek olamasa da zihnimde bakıp kurduğum günkü aynı duygularla gülümseyeceğim tek düş bu olacak. çocukluktan bu yana yitip değersizleşmiş, duvara asılı kalıp orada diğerleriyle toz tutmuş tüm düşlerden tek ve en önemli farkı gülümsediğimde aynı meşhur kelebeklerinle karşılaşacak olmam. bu başlı başına benim gibi bir insan için kâfi. bu kadar iddialı bir şeyi ilk yazışım burada, kıyaslayıp durma zihninde artık. arasan da bulamazsın dengini. ağaçlığın hakkı böyle verilirdi ancak. gerçekten gölgesinde kızcağıza yer açarak.. o halde bunun şerefine ''martini dry'' eşliğinde birer ''dry martini'' tokuşturabiliriz. bu arada; önüne çıkacak ilk masada renk siyah. asil duruyor bir kere. zarafetine yaraşır.*
totalde 10 sene boyunca ileride dönüp bakarım diye yazıp durdum burada. bakmamı gerektirmeyecek olan yazılar kendi tarafımdan silindi gitti, gereksiz her şey temizlendi. şimdiyse sadece kendim için hatırlamak istediğim tek şeyi yazdım. bi 10 sene sonra dönüp okuyacağım tek yazı da bu olacaktır. birçok şey için teşekkür ederim, geri kalanlar için ise 'frontal loblarınızı sikeyim' *
ne diyorduk? rastgele capitan! şaka şaka, flört'ten yola devam beklediniz değil mi lan? artık daha tevazu sahibiyim. o yüzden beceremediğim kaptanlık köşede dursun, kaderimin efendisi ya da ruhumun kaptanı olmak gibi şeylerden daha kıymetli bir şey keşfettim ''ruhunu özgür bırakmak''