yavuz bülent bakiler

entry110 galeri video1
    100.
  1. yaşayan tek tük etkilendiğim insandan biri, gördüklerim arasında her açıdan etkilendiğim yalnızca teki olduğu için yazıyorum.

    Önce eleştiriler üzerinden...
    Atatürk muhalifi olduğu doğrudur. Atatürk'ü sizden çok daha iyi tanıyan, sizlerden çok daha seven ve sizlerden onun hakkında çok daha fazla okumuş biri olarak kim olursa olsun atatürk'e laf ettirmeyeceğimi söyleyeyim. o benim kahramanım ve önderimdir. Atsız ile akif'e laf ettirmem onlar benim yolbaşçılarımdır. Bu isimler kırmızı çizgimdir. Yaş, yakınlık vb. Kabul etmem. Yelem kabarır, dişlerim uzar, pençelerim çıkar. Ben de süngü hücumuna kalkarım. Fakat atatürk'ü sık sık eleştiriyorsa, dil hususunda yapmış olduğu "dil devrimi" üzerinden eleştirir. Bu, haince ve alçakça bir eleştiri değil bilakis okuyan ve sorgulayan bir adamın sağlam dayanaklar üzerine kurulu bir eleştiridir. Eleştirisinde katılmadığım çok nokta var. fakat Eminim ki, Bakiler üstad, düşmanlarından 50 tanesinin Atatürk hakkında okuduğu toplam kitaptan çok daha fazla kitap okumuş ve 50'sinin Atatürk hakkındaki bilgileri toplamından çok daha fazla bilgiye sahiptir. Hakkında sırf Atatürk'ü şu yönden eleştirdi, yobaz ve atatürk düşmanı diyenlere bir Atatürkçü olarak gülüyorum. Niçin olduğunu yazmayacağım, huyum zaten uzun yazmak. Bir de kelimeleri sayfalara aktarmayayım. Gözlere ziyan.

    Bilirsiniz, büyük adamlar, halktaki sıradan o bilinç yoksunu ve tekdüze insandan her açıdan çok farklıdır. Geçmişi, yaşayışı, düşünceleri halktan ve insanından çok ayrıdır. Onları da büyük yapan budur. Farklı bir zeka, farklı bir bilinç, farklı bir görüş...
    Bugün sözlükte ve çeşitli zümrelerde tapılan, yıllardır gökte dolaşan Yılmaz Özdil gibi kalemi beş kuruş etmeyen, satılmış insan müsveddeleri hiçbir zaman büyük adamlardan olamazlar. Değil bunun imkanı, tasavvuru bile kabil değildir. bu zavallıların dünyayı kavrayacak kadar üst mertebe akılları yoktur. Farklı renkleri tasavvur edemezler ya renk körü olmuşlardır ya makineleşmişler yahut da en son ve en kötüsü aptaldırlar.

    Ama ya Yavuz Bülent? Bu halkın yüzlerce yıllık derdini sırtına yüklemiş. Onu bir kanbur, bedeninin binbir hastalıklı ama iyileşmesi gereken bir parçası kabul edip diyar diyar gezmiş.
    Türklük ve islam uğruna adanan koskoca bir ömür.
    O ki, Yıllarını okumaya adamış, hayatı boyunca şerefiyle yaşamış, hiçbir mal, mansıb, makam ve övgüye tenezzül etmemiş... Yakın ve son zamanlarda rezil bir progopandaya, gözlerini toprağın dahi doyuramayacağı şahısların şeytani sömürüsüne meze edilen şiir ve davasını terennüm ederken, Her sabah gün doğmadan, ezan henüz minareden şehrin karanlığına oradan yeryüzüne karışmaya başlamadan evvel, birkaç parça uykusunu terk etmiş, ezanını eda ettikten sonra, tan, yerini almak için ardından sıyrıldığı ufuğun içinde bir müddet sıkışıp kalmış, ışımaya yakın. Uzaklara, fecr-i sadık'a doğru bakarken Acaba ben inzivadayım ama fikirlerim iktidarda ve insanlarda diyor mudur?

    Pekala, samimiyetine halen inanmıyor musunuz? Üsküp'ten Kosova'sını ile birtakım şiir kitaplarını okuyun ve oturup karşılıklı konuşun! Gerçekten kalbiniz ve kalbinizde biraz olsun insanlık varsa, o konuşurken ağlarsınız. O vatan haini, cumhuriyet düşmanı bellediğiniz adamın ne denli temiz yürekli ve naif olduğunu görünce. Davasına sonsuz inançlı... Ne denli insan olduğunu gördükçe kaskatı kesilen yüreğinizde çınlayan kırılma sesini işitip hüngür hüngür ağlarsınız.
    okudukça 2000 senelik bir rüyada kaybolursunuz. Şiirlerini okudukça, bu Dünya'da karanlığın ardında insanlığın, temizliğin, saflığın halen daha varolduğuna iman edersiniz.

    Ağlamadım mı...

    Bir kitap fuarında, onu ölüm yalnızlığının içinde ölgün gözleriyle önüne bakarken buldum. Zira tüm arkadaşları davasını satmış, davasına saygı duymayanlar bu dünya'da olduğu gibi orada da tek kişilik, aydınlığının içinde bırakmış...
    yıllarca Kalbime tüm kan pompalayan damarlar heyecana kesmiş merhaba dilerken. uzun bir sohbet faslından sonra kitabıma attığı "bazı tabular karşısında çaresiz kalmış bir adamdan ...'a sevgilerle." notundan sonra, hiçbir ölçüde istemediğim ayrı dünyalara yürüyeceğimizi hatırlatan alçak zaman yavaş yavaş yaklaşmış. vedaya yakın ellerimi ellerine almış okşamaya kalkışmışken, gözleri yaşarıp, yüzüme insanların yüreğinin hiçbir yerinde barınmayan uçsuz bucaksız şefkatli, o çiçekten örülme ruhunun parçası gözleri ile derininden bakıp "bir gün bu alemde, muhtemelen ben toprakta olacağım zaman insanlara görünecek ve insanların akıllarından yazdıkların ile silinmeyeceksin, yüreğin de davan da kalemin kadar büyük" derken, ben hafifçe eğilmiş, o ise ayak uçlarında hafif şaha kalkmış birbirimize sıkı sıkı sarılı ağlamaya başlarken sizler yoktunuz...

    Biz, aynı coğrafyanın topraklarından çıkıp yüzyıllar önceden bugüne gelen acının izlerini taşıyan 'göç'ebeler...
    2 ...