bazen ansızın bir cehennem oturur insanın midesine ve düşündükçe harlar ateşi şeytan. bunun nasıl ya da neden olduğunu bir türlü kestiremezsin. düşüncelerin beyninden aşağı akar, oluk oluk.tam da yüreğinin çeperine geldiğinde bunun bir düşünce değil bir his olduğuna kanaat edersin ama ne? bir demirin tavında dövülmesi gibi şekil alırken demirin yerine çekersin acıyı, kızdırılan demir değil kırılan kemiklerindir sanki; kıra kıra büyütürler işe yarar hale getirirler hani, bir şeklin olur, güzel bir görüntün ama bu hale gelinceye kadar atlattığın badireler? ya onlar...işte tam o demirin cayır cayır yanan midende dövüldüğü andır o. aklın ve akılsızlığın arasında gider gelirsin ama ikisinde de konaklayamazsın. gözlerin başka birinin gözleri gibi bakar dünyaya, o an dala konan bir kuşun kanadından çok gagasını izleyebilirsin, o gagayla neleri didik didik edebileceğini hesap eder, hiçbir şey bütün değildir, herşeyden bir parça görürsün yalnızca. baktığın her parçanın bir bütüne ait olduğu gerçeğine muhalif kalırsın.camdan bakınca dünyayı görebilir mi insan? neye dikkatlice baksan (ki bakmaman mümkün değil) üzerine üzerine gelir ve seslenir:
"tanıdın mı ben dünya? bugün biraz farklı bakıyorsun bana, ben sana ait değilim der gibi. ama sen bana aitsin.başka seçeneğin yok! bak ne büyüğüm bak ne gizemli ! şimdi seni her an yutabilecek bir canavar ağzı gibi görünüyorum sana, görebildiğin tek parçam bu ve o da senin gibi bana ait. biliyorum seviyorsun beni, bunu kabul edemeyecek kadar çok seviyorsun hem de. hatta elinde olsa hiç gitmeyeceksin yahut başka bir dünya hayali kurabilecek kadar tanımıyorsun beni ve tanımadığın sürece kopayacaksın benden, koarsan ne ile karşılacağını bilmiyorsun çünkü, ki tek tanımı olan değilim ben...her göz başka bakar ve bana başka bakan her göz kendi körlüğüyle savaşır durur."
böyle konuşur dünya tek kelime etmez ama yemin ederim konuşur. durur işte bir anda ve sen onun etrafında dönmeye başlarsın, döndükçe döner başın bir bulantı eşliğinde yanar miden...içine asit akmış gibi yanar. yan odadan gelen sesleri, bin km ötende konuşanları, yanıbaşında susanları, arabaların gürültüsüz geçişlerini, kayan yıldızların iniltisini, yaprakların hışırtısını, karşı binadaki farenin tıkırtısını, sifon seslerini,kedi kavgalarını, rüzgarın uğultusunu, ezanı ve müziği; duyabileceğin ve duyamacağını sandığın her ne varsa hepsini birden duyarsın.başının içine bir çan koymuşlar gibi...ve çınlar durur çan, kimin böyle şiddetle vurduğunu anlayamazsın...anlarsın varlığın eriyordur o an, o an kendinden başka her şeyin varlığına şükranlarını sunarsın. kötü birşey olacakmış gibi gelir. önüne bir ceset düşecek zannedersin ve tanıdığın biri olacak ve sevdiğin biri...
giden biri gelir aklına ve hiç gelmeyeceği düşüncesi dövmeye başlar seni... onun gözlerinden bakarken sen dünyaya, onun ciğerlerinde nefes almaya çabalarken sen, onun gözlerinden gözlerken yollarını "hiç gelmeyecekler" atlılarıyla gelirler zihninin karanlığına. ellerinde kırbaçları, ellerinde henüz yaydan çıkmamış okları, uzaktan değil yakından vuracaklardır seni... onun adımlarıyla kaçarsın "hiç gelmeyecekler" den, "artık olmayacak"lardan ve "artık" olacaklardan...onun elleriyle sıkıca sarılırsın kendine ve birazdan geçecek diye okşarsın yavaşça kendi yüzünü...ellerim ne güzel diye düşünürsün o an, kendi ellerim değil ki! artık seni kovalayanlar umrunda değildir...sen kaçmayı bırakınca korkarlar senden, duruşuna gitmeyişine anlam veremezler. onlar hep dururlar...o an bir yere gidemez çakılırlar oldukları yere... sadece bakarlar sana... üzerine örttüğün şeffaf perde onun tenidir... vuramazlar, dokunamazlar, sorgulayamazlar işte...miden gelir aklına, onun ne olduğu gelir...insanın kendi kendini yediğidir o an ; kelimelerde öğütüldüğü, özsuyunda yakıldığı andır o ve eğer sen sevda isen artık midendeki sen olmuştur...
işte böyle sarmaşık, böyle acı ve böyle sıradan bir hissin kifayetsiz anlatımı... beceremedim biliyorum çünkü hala midemdeyim... seni özledim diyemem öyle sen olmuşum ki, kendimi özledim... bu kadar uzağında bu kadar yakın olmamıza hayret ediyorum...yalnızca hayret... midem yanıyor, ben yanıyorum, midem ve ben...yanıyorum.