elleri kelepçeli, ayakları prangalı
beş vakit ve üç öğün işkenceyle beslenen bir mahkum gibi
nakledeceğim kendimi
içim sıkıldı diye otobüsten inmeyeceğim
yol üstü bir şehrin güzelliğine aldanıp
diğerleri gibi "gerçek olmayan bir dünya"yı camdan izleyeceğim
gözümü yol şeritlerinden ayırdığımda
ağaçlara bakacağım sonra biraz daha yukarı kaldıracağım başımı
gövdemden ayrılması istercesine yukarı
ve şansım varsa "ay" beni izliyor olacak
değişen birşey olmayacak!
ne bu şehri değiştirecek gidişim
ne vardığım şehri
içinden geçtiğim şehirler de değişmeyecek ben geçtim diye
ben gittim diye yer yerinden oynamayacak
ve kimse ağlamayacak
ben geldim diye kahkalara boğulup kırmızı halı sermeyecekler ayaklarımın önüne
kimsenin "güneş"i doğmaktan vazgeçmeyecek
dünya kendi ekseninde dönmeye devam edecek
meridyen değiştireceğim hepsi bu
ve "yer kabuğu" bu durumdan etkilenmeyecek
velhasıl herkes kaldığı yerden devam edecek
ben devam ettiğim yerden kalacağım
değişen birşey olmayacak!
"yok" gideceğim "yok" kalacağım
ve yazmaya devam edeceğim
ta ki bundan daha iyi yazamam diyene kadar
değişen birşey olmayacak!
çünkü en güzel cümlem istanbul'da kalacak
"en güzel hikayem" !
(öyle dedi içtiğim kahvenin telvesi ya da ben öyle anladım)