metropolden biraz daha uzak
ilkel hayata biraz daha yakın olacağım
denize olan aşkım devam edecek
orada vapurlar olmayacak bir de martılar
ve kedi miyavlaması sanıp güldüğüm sesleri
iki yakasını bir araya getiremeyen bir şehir olmayacak gittiğim şehir
o şehrin bir boğazı ve boğazında kalan "gavur" gemileri olmayacak
sahilden ufka baktığımda "binbir gece" göremeyeceğim
istanbul'u dinlemeyeceğim ama gözlerim kapalı olmaya devam edecek
galata kulesine kavuşamayan kız kulesi de
aşkı kulelerle tasvir eden şairler de olmayacak orada
karaköy deyince oradaki "genelevler" gelecek insanların aklına
galata köprüsünden önce "balık ekmek"
sadece kayalık bölgelerde üç beş kayıksız balıkçı göreceğim
fazla değil
gitmek istediğim yerlere en fazla yarım saatte gideceğim
yağmurlu günlerde daha az kaza göreceğim
ve daha az "vah vah" diyeceğim
orada beyoğlu olmayacak arka sokakları da muhtemelen
ara sokaklar olacak yalnızca
istanbul türkçesine biraz daha uzak kalacağım
karayoluyla oniki saat kadar uzak
ve yöresel ağzı öpeceğim kireçten sararmış dişlerine aldırmadan
yaş tütüne biraz daha yakın olacağım
rakıya girmemiş anasona biraz daha yakın
toprağa biraz daha...
değişen birşey olmayacak!
çuvalcıları, tinercileri, itilmişleri, boşvermişleri
biraz daha az göreceğim
biraz daha kısık gözlerle bakacağım insanların gözlerini fal taşına çeviren cinnet olaylara
göğe kaldırdığımda başımı
gündüzleri "güneş"i geceleri "ay"ı göreceğim
gündüzleri mavi geceleri koyu lacivert olacak
ama yıldızları biraz daha fazla göreceğim
değişen birşey olmayacak!
televizyondan izleyeceğim
herhangi bir yerinde bomba patlayan büyük şehri
ve "iyi ki orada değilsin" diyecek annem
"yoksa aklım sende kalırdı".
ben de bunca zamandır neredeydi diyeceğim
tartışacağız
sivri dilli ve ukala olmakla suçlayacak beni tartışmanın şahitleri
değişen birşey olmayacak!
canım sıkılınca elimde bir kutu birayla moda sahile inip
çingene kadınlarla sohbet edemeyeceğim
baktığımda "ayasofya"yı görmeyeceğim
"uzaktan daha güzel görünüyor " diyemeyeceğim koskoca tarihe
ramazan ay'ında sultanahmet meydanını ve eyüp'ü
televizyondan izleyeceğim
hınca hınç insan dolu imanlı kalabalık
"tanrı'yı meydanlarda arayan, camilerde, taş duvarlarda arayan inançsız insanlar" diyeceğim
oraya hiç gitmemiş gibi...
mezar taşlarına konan kuşlara hiç hayret etmemiş gibi
artık "turist havasında" gideceğim şehir
bir zamanlar aşkım olan...
"yaşadığım en güzel aşktı ama karşılıksızdı" diyeceğim şehir
artık aşık olmadığım için
boğmayacak beni
herşeye uzaktan bakacağım
şehir uzaktaki mum ben nasrettin hoca
orada kar yağmayacak o yüzden bir mum da yeter beni ısıtmaya
değişen birşey olmayacak!
beşiktaş'tan üsküdar'a bakarken "ah" demeyeceğim
önünde otobüs beklediğim herhangi bir ev
kimsenin özelini işgal etmek olmayacak
avrupa da asya da bir benim için
ben anadolu yakasında olacağım biraz daha güneyde
aynı tarafta ama biraz daha uzak
giderken bana gitme dediği halde tüm mağrurluğumla gittiğimi hayal edeceğim
gitme dediği halde buna mecbur olduğumu ima edeceğim
bu mecburiyeti dayatan kim "ben"
değişen birşey olmayacak!