zeytindağı

entry14 galeri
    13.
  1. https://galeri.uludagsozluk.com/r/1987302/+

    ALLAH'A ıSMARLADıK ...

    Üç tabur, ah üç tabur.

    Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan döken Türk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz.

    O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmi bin "lüzumsuz Türk!' bulmuştuk.

    Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurdundan kopmuş, uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk.

    Bir sabah kumandanın odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan yorulmuş olduğunu gördüm: Kudüs ingilizlerin elinde idi

    Oradaki son Türklerin nasıl kahramanca Vuruştuklarını masanın üstünden aldığım şifreli telgraftan okudum. Kudüs'ü israiloğulları gibi bırakmadık; Türkler gibi bıraktık. Nebi Samoil üstünden Müslüman veya Hristiyan mabetlere doğru inenler, Türklerin son gününü hatırlıyacaklardır.

    Karargâhın içinde: "Kudüs düştü!" sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut'a Şam'a Haleb'e göz yaşlarımızı hazırlamak lâzımdı.

    Artık yalnız Anadolu'yu ve istanbul'u düşünüyorduk. imparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine, Allahaısmarladık!

    Zeytindağı'nın çamları arasından, güneşi hiç sönmeyecek, hiç akşam gölgesi görmeyecek gibi bakan Lût çukuru şimdi bütün imparatorluğu, içine çeken bir mezar gibi, genişleyip derinleşiyor.

    Eşyam ve kâğıtlarımı bavuluma yerleştiriyorum. Artık Şam'dan ayrılıyoruz. Cemal Paşa istanbul'da istifa edecektir .

    Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan'ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüs'süz, Şam'sız, Lübnan'sız Beyrut'suz ve Haleb'siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız.

    Kumandanım harap Anadolu topraklarını gördükçe:

    - Keşke vazifem buralarda olsaydı, diyor.

    Keşke vazifesi oralarda olsaydı. Keşke o altın sağnağı ve enerji fırtınası, bu durgun, boş ve terk edilmiş vatan parçası üstünden geçseydi!

    - Eğer kalırsam, diyor; bütün emelim Anadolu'da çalışmaktır.

    Eğer kalırsa, eğer bırakılırsa... Anadolu hepimize hınç, şüphe ve güvensizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. istasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene:

    - Benim Ahmed'i gördünüz mü ? diyor.

    Hangi Ahmed'i? Yüz bin Ahmed'in hangisini?

    Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun. istanbul yolunun aksini gösteriyor:

    - Bu tarafa gitmişti. diyor.

    O tarafa? Aden'e mi, Medine'ye mi, Kanal'a mı, Sarıkamış'a mı, Bağdad'a mı?

    Ahmed'ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi ? Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed'ini görsen, ona da soracaksın :

    - Ahmed'imi gördün mü?

    Hayır... Hiç birimiz Ahmed'ini görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. En alasından cehennemi gördü.

    Şimdi Anadolu'ya batı'dan doğu'dan sağdan soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırışarak esiyor. Anadolu, demiryoluna , şoseye, han ve çeşme başlarına inip çömelmiş, oğlunu arıyor.

    Vagonlar, arabalar, kamyonlar, hepsi, ondan, Anadolu'dan utanır gibi, hepsi istanbul'a doğru, perdelerini kapamış, gizli ve çabuk geçiyor.

    Anadolu Ahmedi'ni soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.

    Ahmed'i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bir anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek... Fakat biz Ahmed'i kumarda kaybettik!

    ZEYTiNDAĞı S.116 | FALiH Rıfkı ATAY ...
    1 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük