Üç gün önce ölüm yıldönümü idi.
Daha güzel bir dünyada geçmişte olduğu gibi Suudi kralı yerine dosto için yas ilan edilip bayraklar yarıya indirilir, anma toplantıları düzenlenirdi belki de... Şakası bir yana şov falan istemeyiz... Stefan Zweig'a göre insanlığın yıldızını parlatanlardan biriydi Dostoyevski. Kallavi ve kalın kitapları hala bugün ürkütücü gelir çoğu insana. Oysa biz Dostoyevski'yi okurken ondan hayatı öğrenmiyorduk bilakis Dostoyevski'de yaşadığımız hayatın çeşitli sebeplerle dile getiremediğimiz yönlerini buluyor, kendimizi görüyor; bizi bize anlatmasını seviyorduk. Dostoyevski benim için tam da budur. Dostoyevski bize aynı zamanda insanın standartlaştırılamayacağını öğretti. Bir yanıyla dindar, bir yanıyla kumarbaz, bir yanıyla ateşli bir huysuz bir yanıyla nehir kadar engin bir duygusallık gösteren bireyleri gözümüzün önüne serdi. Bu da bir bakıma kendimizi bulduğumuz zihin açıcı bir kavrayış yarattı elbette. Doğu- Batı sorunu çerçevesinde sosyolojik düzlemdeki kısır siyasi edebi yapıtlardan kaçıp onun herkesin(batıcılarında-milliyetçilerinde) hakkını veren tahlillerine sığındık. Yaz izlenimleri üzerine kış notları kitabında siyasi düşmanı-rakibi turgenyev'e bile hakkını teslim edebiliyordu.
Kitaplarını kabaca irdelersek; Beyaz gecelerde lirik ve saf duygusallık, insancıklardaki samimi hüzün, Suç ve Ceza'daki psikoloji okumaları ve vicdan muhasebesi, Karamazov Kardeşler'deki yaşamı ve yaşam ötesini korkmadan, eğilmeden, bükülmeden sorgulama heyecanı, Cinler'deki siyasi maskelerin ahlak önünde yere düşüşü, Delikanlı'daki bireysel ve sosyal incelemeler, Ölü Evinden Hatıralar'daki özgürlük çığlığı, Budala'daki tüm bu cehennem içinde iyi bir insan olarak kalabilme mücadelesi, Öteki'deki psikolojik bölünmüşlük ve Kumarbazdaki insanın tutkularıyla girdiği savaşın yaraları, Yeraltından Notlar'da insanın en gizli en ürkütücü ama en insani yönlerini-söylenmekten korkulanı ortaya serme cesareti... Bize yaşam mücadelesinde bunlar destek oldu. Çünkü devam et diyorlardı bu eserler; "bak şu an yaşadıklarını ben de yaşadım" diyordu hepsi.
Yeraltı'nın, felsefenin ve edebiyatın, her an tedirgin yüreklerin, samimi ve derin acıların, insan onurunun, her şeye rağmen arı bir mutluluğun, dünyanın tek büyük mahkemesi olan vicdanın, tanrı varlığı ile yokluğu arasında gidip gelenlerin, ışıltılı bir tanrısallığın, insanlığın yıldızını parlatan bir avuç aydının, tüm saflığı ve derin yaşam mücadelesi ile dirençli ve yüce bir halkın, yeraltında yaşayanların, aşağı tırmananların, tutkularıyla yaşayanların, budalalık derecesinde temiz yüreklilerin, cıvığı çıkmamış duygusallığın, dili; sesi: Dostoyevski'yi saygıyla anıyoruz.