bazen bir his... adını bilmediğim için his diyorum çöreklenip kalıyor içime. kuzularını kurdun kapmasından korkan bir çoban gibi ürkek oluyorum aynı zamanda bir o kadar cesur ve savunmaya hazır kalelerimi... neden böyle oluyor billmiyorum. sanırım gördükçe daha çok özlüyorum seni bir sonraki gün yanımda olmayacağını bilerek...kendimi tutmaktan yoruldum bu kez de. sussam bir türlü konuşsam başka...konuşamıyorum zaten yazmazsam patlayacağım...uzun zaman oldu benden yana çok uzun... iki aydır bir damla günışığına muhtaç, rutubetli bir köşede susuz kalmış ot gibi yaşıyorum tabiri caizse...beni durduran ne diye düşünüyorum, köklerimi alıp gitmeme engel olan ne? gitmem ya da kalmam için birşey yapmıyorsun ki! yokluğunda daha çok konuşuyorum seninle, fotoğraflarına bakıp gülümsüyorum uzun uzun, senin yerine cevap bile veriyorum kendime. yokluğunu bile bu kadar var hissetmenin nedeni sen misin ben miyim ikimizin de söylemekten korktuğu başka birşey mi yoksa?
en azından hayatımın güzel bir köşesinde oturuyor olmanı dilerdim oysa sen hep ayaktasın eşikte...gideceksin! ben yanlış birşey yapacağım ve sen gideceksin diye öyle korkuyorum ki, sessiz kalma hakkımı kullanıyorum bu yüzden...korkarım susmak alışkanlık yapacak, beni tekrar görmek isteyeceğin günü hayal ediyorum da "olmayacak" gibi geliyor. seni şıp diye sevdiğim aşk maskeli bir heves sanıyordum...geldiğin gibi geçeceğini düşlerimden gerçekten kopup bir kabusa dönüşmeden ben...ama çok başka birşey olmuşsun sen, çoktan yıkılmış setlerim, kırılmış kabuğum. öyle birşey olmuşsun ki sen bende, yokluğunda da varlığında da yerden yere vuruyorsun beni ve ben haz duyuyorum bundan...yani bunlar benim şu an ki düşüncelerim yalnızca. biliyorum aslında ama bu oyunu oynamazsam mutsuz olacakmışım gibi geliyor.sen dengem oluyorsun çoğu zaman ara sıra dengesizliğim.
oyunbozanlıktan nefret ettiğim ölçüde yalandan da nefret ediyorum. hissetmiyormuş, düşünmüyormuş, özlemiyormuş, beklemiyormuş...muş, muş ,muş! hepsi yalan, hepsi palavra! içimde bir yerlere gömdüm seni, seni düşündükçe derinleşen içimde bir yerlere... ve gömen ben değilmişim gibi her gün mezarını kazıyorum tırnaklarımla, tırnaklarıma dolan toprağın kokusunu çekiyorum içime... nasıl bir histir bu bilmiyorum...kendimi kandırmam imkansız sen zaten kanmıyorsun bu yeniyetme isyanlara. her ne haltsa bitmiyor işte, aşık oldum diyemiyorum, sevdim diyemiyorum, alıştım diyemiyorum...benimle bir daha görüş diyemiyorum, benimle bir daha görüşme diyemiyorum... beklemekten vazgeçemediğim gibi ummaktan da vazgeçemiyorum...sana uzaktan bakmak bile öyle güzel ki başımı olmadığın herhangi bir yöne çevirsem de görüyorum seni...toparlandım sanıyordum, herşey iyiye gidiyor sanıyordum bana göre değilmiş bacaklarım yok ama kollarım var zırvaları... şimdi ne yaptım da böyle oldu bile demeden uzaklaşacaksın benden belki... olsun...
dayanamıyorum...sana bugüne dek kazanılacak bir zafer, varılacak bir hedef olarak bakmadım ki...yolun kendisiydin sen, mutluluk koydum adını...neşe gibi gürültülü ve gelip geçici olandan değil... öyle değil ...içime dolan ve bir daha çıkmayan mutluluktan bahsediyorum...
sen beni kovalamıyorsun ben senden kaçamıyorum. dipsiz bir kuyusun sen, bana karanlığı bile sevdirecek kadar haykırdıkça kendi sesimin yankısından başka hiçbir karşılık vermeyen dipsiz bir kuyu...böyle de güzel, düşmek istiyorum... biliyor musun sevgilim diyemediğim birine bu kadar sadık olmam kızdırıyor beni en çok. bir gün ben seni böyle yelkenler fora beklerken başka bir limana demirlemeyi tercih edeceksin ve ben gülümseyerek o yalancı iyimserliğimle el sallayacağım ardından... belki kurtuluşum olacak o gün , belki de o zaman kızacağım sana, evet evet gerçekten kızacağım. keşke beni de diğerleri gibi görseydi diyorum bazen, keşke bir kez olsun gözlerimin içine bakarak -yanında olmaktan mutluyum- diye yalan söylese de ben de çok büyütmüşüm gözümde deyip arkamı dönüp gitsem... güzel insan, yürekli insan, beni gerçekten anlıyorsun sen. bu yüzden adamakıllı kızamıyorum sana, anlamak sevmeye yetmez biliyorum. keşke daha çok konuşsak seninle, keşke daha çok yürüsek birlikte...keşke susmasak bu kadar...
kendimi öyle değersiz hissediyorum ki sırf bu yüzden bana ihtiyacın olsun istiyorum...bir gün öylesine kullan, at beni...ama bunu yalnızca istiyorum, yapsan kırılırdım herhalde... görüyorsun değil mi hiçbir tutarlı yanı yok içimdeki bu hissin, yalnızca sana biraz daha yakın olmayı hayal ediyorum, sende kaybolacak kadar yakın olmayı... biraz daha dahil olmayı... zorla güzellik olmayacağını bile bile bencilce zorlamak istiyorum seni bu güzelliğe... zaman akıp gidiyor gözlerimin önünden, nereye gitsem bir gün diyorum bir gün onunla... elele olmasa da geleceğim bu yerlere o yokken bunları hayal ettiğimi anlatacağım...susmak daha çok yoruyormuş, anladım. sen aldırma bana... yarın seni görünce istemsizce çekilir yanaklarım kulaklarıma doğru, birkaç gülücük, bu mektup da unutulur gider... zaten öylesine yazdım, birşeye de benzemedi, içimdeki his gibi, sen gibi karmaşık ben gibi tutuk kaldı biraz,biraz da sonsuz...
yarından haber yok, dün bitti...
(tarih düşülmemiştir zaten zaman bizim yarattığımız bir kavram)