hatırladıkça gerçek değilmiş gibi geliyor.
yokluk vardı ama tanıdığımız herkesle eşit şartlardaydık, çevremizden bizden çok iyi durumda olanlar yoktu, muhtemelen fakirlik çocuk sayısıyla orantılıydı, sonuçta o eve bir babanın maaşı giriyordu, 6 çocuklu bi aileyle iki çocuklu bir aile yakındı ama bir değildi.
paran olsa bile alabileceklerin sınırlıydı (özaldan önce), araba tofaş, reno ve mercedesti, dodge eski kamyonetler vardı.
istanbulda bile bütün evler tek katlı bahçeliydi, zenginler apartmanlarda otururdu, diğer orta direk ve fakirler bir çeşit gecekonduda.
sokakta oturanların hepsini tanırdın, üst ve alt sokaklardakilerinide. bakkaldan eve kimse tam ekmek getirememiştir, yolda o ekmeğin iki ucuda diğerleri tarafından koparılırdı.
tek kanal vardı, onunda açılış ve kapanış saatleri vardı, herkes aynı programı izlerdi mecburen.
her yer sinemaydı, yazları ise yazlık sinema denilen yerler açılırdı, bir yerli birde yabancı karate filmi oynardı. bizde çekirdekle, demlikle ailece , sokakca giderdik. dönüşte uykusuzluktan sızmadıysak, karate filminin etkisiyle bir birimize tekme sallardık, değmiyecek şekilde, kiaa diye bağırarak.
herkes türkiye cumhuriyeti vatandaşıydı, ben 90 larda duymaya başlamıştım 18 senelik arkadaşım, hemşehrim erdalın 'kürt' olduğunu, ya da serdarın 'alevi' olduğunu.
orta okuldayken din öğretmenimiz sordu diye babaanneme 'bizim mezhebimiz şafi mi' diye sormuştum, o da kızarak 'yok lan sünniyiz nerden çıktı şafi' demişti. hiç bilmiyordum mezhepleri. çok küçükken hatırlarım sağcı solcu vardı ama 12 eylülden sonra oda yok olmuştu yani herkes aynıydı bir süre.
90 lı yıllarla başladı değişiklik türkiyede, artık herkes eşit değildi fakir ve tam zengin değil ama zenginimsiydı sınıflar oluşmuştu. eskiden para olsada harcıyacak yer yokken şimdi neredeyse her şey vardı ama para sınırlıydı. buradan sonra her şey değişti, sahip olmadığımız ama orada olan şeyleri gördük. onlara sahip olmalıydık çünkü çok sınırlı sayıdada olsa, sahip olabilenler vardı.
özal her şeyi değiştirdi, akepenin gelmesi birden bire olmadı, özalın getirdiği ve mesutun, çillerin devam ettirdiği hayat tarzı önce birlikteliğimizi bozdu, sonra aileleri parçaladı, toplum değildik artık, gemisini yürüten kaptandık. zengin olmak ya da daha doğrusu fakir kalmamak zorundaydık. bu düşünce tarzı yerleşmeye başlayınca 'her şey vatan için' gitti. açgözlülük, bencillik sayesinde toplumun, ülkenin çıkarları geri plana atıldı.
kimin planıysa iyi işledi ve bizi sonunda akepe denen yılanın kucağına bıraktı. denize düşmüştük bir de yılanı deneyelim dedik.
akepede bizde kalan son saygıyı, sevgiyi, birlikteliği, insanlığı, dürüstlüğü silip süpürdü. türkiyeyi ayakta tutan nesil 1nci ve 2nci dünya savaşı zamanında doğmuş 50 leri çocuk ve genç olarak yaşamış nesildi. yokluğun en kötüsünü görmüş, elindeki cumhuriyetin ne büyük nimet olduğunu (bugünki bizler gibi) yaşayarak öğrenen nesil. onların gitmesiyle bu ülkeyi tabakta servis almış 60 lı 70 liler akepe gibi bir yılana teslim etti.