dünyanın sonundaki evde bıraktığımdır sevgili. sevgilim.
"sen benim sevgilimsin."
ilk kez sevgilim dediğimsin. dolu dolu, titreyerek. gözlerimi hiçbir yere kaçırmadan.
hep duru gözlerinde başladığım ve gözlerinde bittiğimsin sen.
başımı yastığa koyduğumda aklıma ilk gelen, gözlerimi kapadığımda ilk belirensin.
çok beklediğim, pek az sevebildiğimsin.
sevgilim, sen, bakarken kirpiklerimin birbirine değmesini bile istemediğimsin. yarımsın.
ellerimin arasındaki başını, gülümsemeni özlüyorum en çok. gülünce kısılan gözlerini. hiçbir zaman benim olmayan gözlerini.
yanında uyurken birden uyanıp sana bakmayı özlüyorum. hem de çok. kopup gitmek istiyorum senden. geride bırakmak, denize dökmek, havaya savurmak ya da ne bileyim, sana dair ne varsa yok etmek. onlarla birlikte yok olmak.
şimdi çelik bir fotoğraf gibisin bana aşkım. bakmaya cesaret edemediğim. bi kedi ürkekliği içinde bir köşeye sinip de uzaktan izlediğim, yanına yanaşamadığım.
küçük bi çocukken kömürlüğe kaçan beyaz kedim gibisin, minik parmaklarımı yakan kibritlerle karanlık gecelerde köşe bucak aradığım. kibritim bitiyor, parmağım yanıyor, sen yoksun?
keşke onu bulduğum gibi seni de bulsam bir köşemde. tüyleri kömürden pislenmiş, kocaman gözleriyle bakan kirlikedim gibi. o an çocuk kalbim sana atsa ve kucağıma alsam seni aşkım, olmaz mı?
ne zaman ellerinden tuttuğumu sansam, aslında bir hayale tutunmuşum ben.
öyle bir hayal ki, benden bile gerçek. ama her seferinde koyup geçen bir rüyaymışsın sen.
uçuşan kanatların havaya kaldırdığı bir toz gibi senin etrafında dönmüşüm ben.
gözlerine, nasıl olur da daha yakından bakabilirim diye düşünürken hepten kaybetmişim. hepten.
bir kere ağlar mısın benim için? benim senin için ağladığım gibi?
kimse benim için ağlamadı aşkım. sen ağlarsan belki bilirim sevdiğini. bir kere görsem o gözlerinin benim için biriktiğini, bana aktığını. orda olsam, yanıbaşında.
gözyaşınla gezinsem yanaklarında, ordan boynuna düşsem bir kuş tüyü gibi.
için gıdıklansa ve tutsan beni. alıp dudaklarına götürsen, nefesini duysam her bir zerremde. aşkım, desem, sevgilim, desem. elinde kalsam öylece. orda bitsem, ölsem.
özlesen sen de beni? varsın "özledim seni", demesen.
sevsen sen de. "seviyorum", demesen. ama sevsen aşkım. uykuyu sevdiğin gibi, denizi sevdiğin gibi, boynumu sevdiğin gibi, sigarayı sevdiğin gibi sevsen.
çıkıp gelsen yine, patates desen bana. sen benim poğça burunlu kirlikedim, ben senin patatesin. mırlasan kulaklarımın dibinde. her seferinde aynı esprileri yapıp aynı kahkahayla gülsek.
bi film koysam ben, sen sıkılsan. öpmeye başlasan beni, hiç bitiremesek hiçbir filmi. kırmızı ışıklar içinde havada uçuşan balmumundan balonlar gibi olsak. uçuşurken değsek birbirimize ve tamamlasak eksiklerimizi.
sevişsek ışığımızda, tenimizde buluşsak. uyusak, uyansak, yine sevişsek.
sonra beraber kursak kahvaltı masamızı, eskiden yaptığımız gibi. ekmek almaya yollanan çocuk mızmızlığıyla uyansan, kıpkırmızı gözlerinden öpsem, daha sen açamadan.
tatsam, koklasam seni yeniden. olmaz mı aşkım?
şimdi senin için ikinci dizesi hatırlanamayan bir şarkı, belki de bütün hatları unutulmuş bir resim gibiyim. sense her bir damarını hatırladığım yaprak. ellerimde kurumuş ve çözülmeye yüz tutmuş bir karadeniz yaprağı. av peşinde bir balık, fıkralarında kaybolmuş bir balıkçı.
nasıl hatırlarsa öldürülen, katilinin yüzünü, ben de öyle hatırlıyorum senin her demini, baharını, gözlerini, gülüşünü, güzünü.
hiçbir zaman gelmeyeceksin.
ama hep bekleneceksin.
çünkü "sen hâlâ benim sevgilimsin."
ilk kez sevgilim dediğimsin. dolu dolu, titreyerek. gözlerimi hiçbir yere kaçırmadan...