geçen yaz, kuzenimle beraber uzun bir yola çıkmayı planladık. gün geldi, gerçekleştirmek için yola çıktık. yolumuzun üzerinde senin memleketin bulunuyordu. geçmek istemedim ama kuzenime de diyemedim oradan geçmeyelim diye. neden diye soracak, anlatacağız edeceğiz uzun iş. katlanırım dedim. katlandım da.
bir iki saat gittikten sonra, yol üzerinde yer alan tabelalarda memleketinin ismi yazmaya başladı. beni aldı bir telaş! sanki yol sana geliyor gibi hissetmeye başlamıştım. büyük bir heyecan duyuyordum. oraya, senin memleketine yaklaştıkça fikrim değişti. iyi ki gelmişim demeye başladım. sağ ön koltukta girdim memeleketinin içine. karından giren bir bıçak gibiydi araba. flulaştı şehir içinde her şey benim için. sonra dedim kuzenime, bir çekte çay içelim şuradaki kahvede.
kahvehane aynıydı. 18 yaşımda adımımı attığım ve bir düğün için gelip de, düğünden sıkılıp maç izlediğim, karadenizin terk edilmiş izlenimi veren bir kazasında. çay söyledim, aynı yere aynı şekilde oturdum. tv'de yine maç vardı.
kuzenle çaylarımızı yudumlayıp bitirdik. arabaya ağır ağır yürüdüm. kuzen normalde arabada sigara içittirmez. yaktım, at mat dedi. siklemedim.
şehrinden çıkarken, seni oradan almışım gibi hissettim. 2 saat kadar arka koltukta olduğunu düşündüm ve benimle gelmişsin gibi hissettim. kafamı her arkaya çevirmem de yokluğun çarptı yüzüme birer tokat gibi.
bunları böyle şeyleri buraya yazıyorum çünkü, artık canımı acıtmıyor. artık devam etmek istiyorum ve başarıyorum galiba.