hayatın anlamı

entry942 galeri video4
    851.
  1. ilk olarak metinde vermiş olduğum tatmin olmanın olumsuzluğu düşüncesini, yani pozitivizme karşıt olarak hazların ve talihin getirdiği şeylerin yalnızca bir mutsuzluk olduğu ile ilgili düşüncemi güçlendirmeliyim.

    örneğin acı hissederiz ama acısızlık hissedilmez; endişeyi hissederiz fakat endişesizlik hissedilmez; korkuyu hissederiz ama korkmadığımız anlar hissedilmez. isteği hissederiz, hissederiz açlığı, susuzluğu da hissettiğimiz gibi. fakat ne zaman ki isteme duygumuz doyurulur, o doyum sadece bir anlıktır, sanki bir yudumdur ve yutulur.zevklerin ve neşelerin yokluğu hissedilir hemencecik. fakat acılar, onlar ne kadar uzun süre eksik kalsalar da özlenmezler. onlar sadece istemsizce yaşanılanın, bir duygunun zıttı oldukları için hatırlanırlar. çünkü sadece acı ve özlem müspet olarak hissedilebilir ve feshederler kendi kendilerini. fakat buna karşın iyi durumda olmak, bir olumsuzlamadan başka bir şey değildir. bu sebepledir ki sağlığı, gençliği, özgürlüğü; o, hayatın üç iyisini, onlara sahip olduğumuz anlarda dahi içselleştirememekteyiz. çünkü bunlar da birer olumsuzlamadırlar. geçirilen günlerin mutlu geçmiş olduğunu ancak onlar geçtikten sonra fark ederiz bu yüzden de. şöyle ki, hazların arttığı her an, onları algılama yetimiz de o ölçüde azalır ve o duyguya öyle bir alışılır ki, o duygu artık bir haz olarak algılanmaz. bununla birlikte de acıyı duyabilme yetimiz bir o kadar artar. çünkü az önce tadılan o duygunun eksikliği acı vermeye başlar. şöyle ki, az evvel sahip olunan o duygu sayesinde, ihtiyaç duyulan mutluluk veren duygu miktarının kendisi de artar. saatler gitgide daha hızlı akmaya başlar. ne kadar hoş ise o kadar yavaş ve o kadar çok acı vermek üzere geçer saatler. çünkü acı olumlu olanın, o an hissedilen tarafı değildir. aynı şekilde canımızın sıkıldığı zamanları içselleştiririz, eğlendiğimiz anları değil. bu durum, her şekilde görüldüğü gibi şunu kanıtlıyor: varoluşumuz, mutluluk duygusunu en az hissettiğimiz an bize mutluluk vermektedir. buradan da anlaşılıyor ki, bize en mutlu edecek şey onsuz olmaktır . büyük bir mutluluğun hatırlattığı yegane şey, ardından gelecek mutsuzluk yığınıdır. çünkü bir süre devam eden bir huzurun ardından, gelse gelse biraz eğlence ya da bir beyhudelik gelir tatmin olarak. bu sebepledir ki, yazarlar kahramanlarını çıkmazlara sokarlar. amaçları onları önce çıkmaza sokup, sonra da bu çıkmazdan kurtarmaktır. dramlar ve epopeler de bu nedenle sadece savaşanları, acı çekenleri, acı çektirenleri anlatır. bu sebepledir ki, her romanın içinde korkutulan insanın mide krampları, yürek çarpıntıları vardır. bu romanlar bizim seyretmek için içine baktığımız kutulardan başka bir şey değildirler. walter scott, estetiğin bu ihtiyacını ''old mortality'' isimli romanında açıkça vurgulamıştır. benim kanıtladığım o düşünceye eş bir şekilde, voltaire de tabiat ve saadet hakkında aynı şeyleri söylemektedir. ''saadet sadece bir rüyadan ibarettir'' der ve ekler :
    '' tam 80 yılı bulan deneyimim bana bunu gösterdi. şu düşüncenin içine dalmaktan ve onu düşünmekten öte bildiğim hiçbir şey yoktur ki; sinekler örümcekler tarafından, insanlar ise acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar.(voltaire, lettre a m. le marquis de florian,ferney, le 16 mars 1774)

    iyimser sözler etmeden, hayatı arzu edilen, şükredilesi bir şey olarak görmeden önce bir karşılaştırsın bakalım insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği olumlu şeylerle, insanın hayatı boyunca karşılaşabileceği olumsuzluklar. eminim ki bu bilançoyu çıkarmak hiç de zor olmaz. dünyada iyiliğin mi daha çok, kötülüğün mü daha çok olduğu konusunda konuşmak da pek anlamlı gözükmüyor zira. ''çünkü, kötülüğün sadece var olması bile yeterlidir ve var olan bu kötülük ne yanındaki, ne de uzağındaki iyilik tarafından yok edilebilir''

    ''mille piacer' non vagliono un tormento''
    (bin kadar iyilik, bir kötülük değerinde bile değil).
    -petrarka,il canzoniere,sonetto 195-

    çünkü binlerce kişinin mutluluk içerisinde yaşaması bile, bir kişinin ölüm işkence sırasında duyduğu acıyı yok edecek kadar büyük bir haz değildir. yine aynı şekilde, şu anki mutluluğum, geçmişteki acılarımı dindirmek konusunda bu denli acizdir. ola ki kötülük bundan kat be kat daha az olsaydı da, yine de kötülüğün sadece var olması bile yeterdi iyiyi yenmesine. bu bile yeterli olacaktır genelde üstü kapalı anlatılan şu gerçeği görmemize:
    varlığımıza sevilmekten çok üzülmez miyiz? var olmamış olmayı varlığa yeğlemez miyiz? var olmamayı istememize rağmen, var olduğumuz gerçeği ile başbaşa kalmaz mıyız hep?

    arthur schopenhauer-merhamet

    dergah yayınları, s.14-15-16.
    8 ...