erken kaltık yine. her gün erken kalkıyoruz nedenini bilmediğimiz bir şekilde. iş, güç oyalanacak bir şeyler, bir meşgalemiz yok oysa. en çok kahveye gidip, tavla atarız. sabahları beş çay, beş sigara içmeden gün başlamıyor. çaylardan akşamdan kalma. kahveci rasim'in acı çayı. bir yerden sonra alışkanlık yapmış, bünye istiyor, kuduruyor, duramıyor. mazot gibi çayın yanında ilk nefeste hoş bir tat veren sonraları katranlaşan sigaram yaren...
hoş beş muhabbet konular daralıyor sıkıntı basıyor. bir heyecan lazım, başka bir lezzet. genciz, bir puştluk yapmamız lazım. abilerimiz miting var dediler. işte macera başlıyor. hem üç beş yolumuzu da buluruz belki. pakete baktım 3 sigaram kalmış. biri kırılmış, acı bir kayıp. yarın ki çayın yanına en az iki sigara bulmam lazım ki benim için yarın gün başlayabilsin. 17 yaşındayım, diyarbakırlıyım, okumuyorum ve hayvan gibi sigara- çay içiyorum, sanki dede korkut'um bin yıl yaşamışım. o kadar ki bu merete ne zaman alıştığımı bile hatırlamıyorum. çoğu şey gibi o da silik...
miting meydanına toplandık arkadaşlarla. hep benim emsalim arkadaşlar. onlar da benden farksız kara kirli yüzlü, temiz, iyi yürekli insanlar... arkadaşlarım... miting ne demek bilmiyorum. türkçem o kadar iyi değil. kürtçeyi ise çat pat biliyorum, anlıyor ama konuşamıyorum. sıkışmışlık hat safhada ben de. daha neyim, nereliyim, kimim onu bilmiyorum. ama bildiğim bir şey var ki kaybedecek hiçbir şeyim yok. bu yokluk nefes alacak bir saha yaratıyor bana. tutunabildiğim tek dal: yokluk\yoksulluk.
şimdi daha önceden abilerimizden öğrendiğimiz, abilerimizin slogan dediği tezahürat gibi şeyleri hep bir ağızdan söyleyeceğiz. daha sonra polis gelip duruma müdahale edecek. bu cümleleri ertesi gün kodesten çıkınca haberlerde duyarım hep, oradan öğrendim. işte benim için miting bu. tabi bir de panzerlere attığım taşlar için aldığım 5 ytl... hiç yoktan çok çok iyidir. müdahale, polis, miting, taş, panzer, sopa, dayak, kodes bunları hiçbir yerde okumadım ben. hepsini yaşadım, yaşadık...
hayatımda hiçbir kavram, hiçbir aidiyet yok aslında. böyle olunca da bir fahişe gibi yaşıyor insan. ben de\biz de öyle yaşadık hep. ne için ordayım, ya da burda? önemli değil. önemli olan bu boktan hayatımı bir şekilde idame ettirmek, ettirebildiğim yere kadar. kim bana kaybedeceğim bir şeyler verirse onun yanında oluyorum. bu da boğar insanı. bu soyut, ruhen bir boğulma. ama açlık, açlık fiziksel bir durum. insan ruhunun boğulmasına göz yumarak aslında içinde olmak istemediği işlere bulaşıyor farkında olmadan.
aslında en tehlike insan tipleriyiz, muhtacız. önüne ot atılan koyunlar gibi, kan kokusu almış aç, kuduz köpekler gibiyiz. bir an önce aidiyetlerimiz olmalı... kaybetmekten korkacağımız değerlerimiz ... beni ve benim gibileri arkasına döndürüp baktıracak bir şeyler mesela... değerler... açlık o kadar da komaz belki o zaman. bir şekilde yaşayıp gideriz nasıl olsa. bin yıldır yaşadığımız gibi...