Kainatın bir zaman ve zemin boyutunda varolduğunu ve varlık aleminin de bir sonunun olduğunu düşünürsek, o halde zaman ve mekanın bittiği ve olmadığı bir yer akla gelir. Boşluk. Yokluk. Hiçlik. Fakat kûn (ol) emrinden itibaren varlıklar yokluk ve hiçlik aleminden çıkıp varlık alemine geçtiğine göre;
"Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur..." (Hûd, 11/7)
"ihtimal ki evren bir zamanlar sıvı haldeydi. O durumda ne kadar kaldığını Allah bilir. Sıvı, daha sonra gaz durumuna dönüştü. Böylece evrenin aslı gaz kütlesi haline geçti. Yüce Allah, bir patlama ile evrenin oluşumuna yeni bir şekil verdi." O halde kainatın sınırında muhtemelen o arta kalan gaz ve toz bulutunun kalıntıları olabilir.
"inkâr edenler gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?" (el-Enbiyâ, 21/30)
"Gökleri yedi kat üzerine yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir bak, bir çatlak görebilir misin?" (el-Mülk, 67/3)
"Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O'dur. Sonra, göğe doğru yönelerek yedi gök olarak onları düzenlemiştir. O her şeyi bilir" (el-Bakara, 2/29).
Bâzı âyetlerde geçen "yedi kat gök" ifadesi ise bir çok açıklamanın yanında günümüz bazı bilim adamlarınca şöyle açıklanmaktadır:
1. Birinci gök: dünyamızın güneş sistemiyle birlikte bulunduğu uzay mekânı.
2. ikinci gök: Galaksimizin bulunduğu uzay mekânı.
3. Üçüncü gök: Galaksi grubumuzun uzay mekânı.
4. Dördüncü gök: Galaksi gruplarının ortaklaşa düşünüldüğü evrenin merkez radio-manyetik mekânı.
5. Beşinci gök: Kuasarlar (yıldızlar doğuran tohum deposu yıldızlar)ın bulunduğu evren mekânı.
6. Altıncı gök: Kaçan yıldızların bulunduğu genleşen evren mekânı.
7. Yedinci gök: Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekânı (bk. Haluk Nurbaki, Kur'an-ı Kerim'den Âyetler ve ilmî Gerçekler, III, 14-15)
"Allah gökleri ve yeri gerektiği gibi yaratmıştır. Doğrusu bunda inananlara bir ders vardır" (el-Ankebût, 29/44).