"orama da osmannı ko, burama da osmannı ko" istiyorlar.
osmanlı'nın ne olduğu, nasıl işlediğine dair ne bir ayarları ne de elle tutulur bir izahatları var. bir fatih'ten, bir kanuni'den, bir abdulmecit'ten sallayıp ortaya karışık birşey istiyorlar. bilmiyor ya da kasten görmezden geliyorlar ki bu üç padişah aynı ortamda olsalar birbirlerini osmanlı bile saymazdı, tarihsel olarak birbirlerinden o kadar uzak bir dünya ve medeniyet anlayışlarına sahiptiler. çünkü toprak farklı, düşman farklı, teba farklı, adetler ve kurallar farklı, dil farklı, herşeyleri farklı. yazışmalara baksan devlet'i aliyye adı dışında herşey başka zihniyetlerin ürünü. evet, bu arada "devlet'i aliyye"; yani "osmanlı" ismini bile başkaları kullanmış...
şimdi ise "osmanlı" diyen elemanlar kafalarında dönen bazı yarı gerçek hikayelerin garip bir sentezini talep ediyor. oysa türkiye cumhuriyeti bile 1923'deki modelinden farklı artık. yani "eskiye özlem" demek eğer altı doldurulmuyorsa boş bir gericiliktir, çünkü eski olan geride kalmıştır. ama de ki "şöyle bir yönetim, böyle bir adalet sistemi istiyorum", o ayrı, nihayetinde bazı kavramlar sırf eskiden üretildi diye güncelliğini yitirmez. bak mesela kaşık çatal kaç bin sene evvel üretilmiş hala kullanıyoruz, hala güncel, hala işe yarıyor. desinler ki osmanlı'nın şu yöntemini geri getirip kullanalım, eyvallah. ama dertleri başka...