domuz, sırtlan, köpek, yılan, sıçan, akbaba, çakal, kurt ayı, karga, ahtapot, köpekbalığı, hamamböceği, kene, sivrisinek, örümcek ve daha niceleri adı kötüye çıkmış hayvanlardan bazıları. bir çok dilde, tek başına hayvan kelimesi bile çoğu kez olumsuz bir nitelemedir.
hayvan adları bütün diğer adlar gibi insan tarafından uydurulmuş. çevresindeki, dünyadaki, evrendeki her şeyi adlandırıp anlamsızlaştırmaya meraklı olan insan tarafından.
bu hayvan adlarının özgürlükçü insanlar tarafından olumsuz niteleme olarak kullanılmasına ne demeli? karşı devrimci, gerici, otoriter dil sürçmeleri midir bu nitelemeler?
polise polis, faşiste faşist, kapitaliste kapitalist, patrona patron, otoritere otoriter, fırsatçıya fırsatçı, ikiyüzlüye iki yüzlüylü, muhbire muhbir, maçoya maço demek yetmiyor mu? belli ki yetmiyor. yetmiyor çünkü bu suretler (polislik, kapitalistlik, faşistlik vs.) insana yakıştırılamıyor belki. öyleyse ne yapacaksın? sana benzemeyeni, yerinde olmak istemediğini, lanetlediğini, nefret ettiğini, devirmek istediğini, senden aşağı olanın adıyla niteleyeceksin!
bu insan suretlerine kendi adları yakıştırılan hayvanlar, bu nitelemelere hiç aldırmıyor. onlar, bu nitelemeleri kullanan özgürlükçü insanların yaşayamayacağı kadar doğayla uyum içinde yaşıyorlar; ölümden korkmadan, ihtiyacı kadar tüketerek, yazmadan, konuşmadan...
hiyerarşinin, otoritenin, iktidarın ortaya çıktığı "an"dan beri mevcut olan devrim koşulları, hayvanlara hiç öncelik tanımayacak gibi görünüyor çünkü devrimci olan insandır. dünyaya karşı, kılları dökülmüş çıplak teniyle, iki ayağı üzerinde tuhaf bir şekilde yürüyebilen, koca kafalı, koca kafasının içinde lanetli bir beyinle doğaya karşı çıkan insan. bu yüzden devrim insanla mamüldür. devrim, doğayla bir karşılaşmadır. bu karşılaşmada kenara çekilip yol verecek olan taraf insandır.