"sokak müziği yoktur, müzik sokakta da olmalıdır...
sokak oyunu yoktur, oyun sokakta da olmalıdır...
sokak sergisi yoktur, sergi sokakta da olmalıdır...
sokak sanatı yoktur, sanat sokakta da olmalıdır...
ve esasen;
sokak hayatı yoktur,hayat sokakta akmalıdır...
ama maaleef günümüzde hayat sokaktan dışlanmakta ve sokaklar tamamen ticari faaliyetlere peşkeş çekilmekteler..."
bir üst geçitten geçerken duydum gelen müziği ilkin, merdivenleri çıktığımda kızıl saçlı, zayıf yapılı bir adam gördüm akordeon çalan, yanında sekiz-on yaşlarında küçük bir kız çocuğu içinde tek bozukluk dahi olmayan plastik bir bardak tutuyordu elinde; esen rüzgarın soğukluğuna inat yukarıda tutmaya çalışıyordu bardağı üstelik, sıkılmışa benzemiyordu, adamın yüzü gülmüyordu ama, öyle içten bir doğaçlama müzik yapamazdı zaten mutlu bir insan; öyle soğukta, çocuğuyla... insanların orada yapılan sanatın bir emek, bir alın teri, çoluğun çocuğun rıskı olduğunu anlamaları için o çocuğu oraya diktirenler utansın...
romanya yı hagi yle tanıdım ben, çingene deyince akla ilk gelen isimlerden; bir de akordeon sesini duyunca hep savaş gelir aklıma... müziğe işlenen dramlar, trajediler...
kim bilir neden göçtü geldi istanbul a, neden müzisyenlik yapıyor sokakta? çocuğu neden okulda değil? anne nerede? ne yapar?
bilmiyorum... senaryo yazmak kolaydır, bir de hayaller kurmak...
hayaller... akordeon eşliğinde dans eden çingene kadınları ateşin etrafında, rengarenk giysiler, boşalmayan kadehler; bir de yüzlerden eksik olmayan gülümsemeler...
gerçekler... gerçekler var... savaşlar var, sokakta yatan insanlar var; yersiz yurtsuz... metropol rüyasında kaybolan insanlar...
ama akordeon var, müzik var... ve yanımızdan geçen yüzlercesi dönüp bakmazken benim nacizane ilgime ve müziğini kaydetmek istememe karşın anormal şekilde sevinen bir müzisyen...
gerçekler var... türkçeyi fazla bilmeyen bir göçmen ve müziğin büyüsüne kendini kaptırmış bir adam... hiç sohbet etmesek bile çok güzel bir iletişim kurduk biz, o acılarını, ümitlerini döktü bana; ben de zevk aldığım ender şeylerden bahsettim, konuşmadan...
belki de michael haneke nin "iki insanın arasındaki en doğrudan iletişim yolu seks ve müziktir" demesinin nedeni bu...
hayaller var... belki de salt müziğe olan tutkusundan geldi istanbul a ve hayatta yapmak istediği tek şey bu, çocuğuyla mütevazi ve kendi içinde türlü güzellikler olan mutlu bir yaşam sürüyorlar...
gerçekler var... uzun süredir kendimi hiç bu kadar "hayatta" hissetmemiştim, romanyalının çaldığı doğaçlama müziği dinlerken; hüzünlü, derin...