neden bastığım toprakları öptüğünü söyledin bana? beni öldürmek gerek. öyle yorgunum ki birazcık dinlensem, dinlenebilsem. bir martıyım ben, yok değil aktörüm. o'da mı burada? iyi, ne yapalım? tiyatroya inanmıyor, hayallerimle alay ediyordu. böylece bende inancımı yitirdim yavaaş yavaş, hevesim kalmadı. sonra aşkın getirdiği sorunlar, kıskançlıklar. yavrum için duyduğum sürekli kaygı. ufaldım, zavallılaştım. boş bir kalıp gibi oynamaya bşaladım sahnede. ellerimi nereye koyacağımı bilemiyor, ayakta düzgün durmayı beceremiyor, sesimi denetleyemiyordum. insanın çok berbat oynadığını hissetmesi ne korkunç bir şey bilemezsiniz.
bir martıyım ben, yo değil. anımsıyor musunuz? bir martı vurmuştunuz. günün birinde bir adam geliyor, görüyor onu ve başka yapacak bir işi olmadığından kıyıyor ona. küçük bir hikaye konusu. yo, bu da değildi söylemek istediğim.
ne diyordum? sahneden söz ediyordum. şimdi öyle değilim artık. şimdi gerçek bir aktörüm. zevk duyarak, coşku ile oynuyorum. kendimden geçiyorum sahnede ve çok güzel olduğumu hissediyorum. burada olduğum şu günlerde yürüyorum hep. yürüyor ve düşünüyorum. içimdeki bir gücün git gide büyüdüğünü hissdiyorum git gide. kostya! yazmışız ya da sahnede oynamışız fark etmez. anlıyorum ki, bizim bu işlerde başta gelen şey parıltı, şöhret falan gibi benim hayal ettiğim şeyler değil, sabredebilme yeteneğidir. kaderine katlanmasını bil ve inançlı ol.
inanıyorum ben ve o kadar çok acı çekmiyorum şimdi.
bir görevim ve bir amacım olduğunu hissettiğim de, hayattan korkmuyorum.