erasmus

entry464 galeri
    56.
  1. 2007-08 kış dönemini hamburg'da geçirerek gerçekleştirdiğim, imkanı olanın kesinlikle denemesini dilediğim program.

    - üzerinde koskoca 2008 yazan ajandamı da almanya da yanımda taşırkene, bir iki şeyler karalamışım. geçen gün, ''oralarda ne yazmışım?'' diye açıp bakınca, aslında empati yoluyla, okunması gayet keyifli küçük bir deneme yazdığımın da farkına vardım...

    ''bugün iyice dolaştım. ilk defa da bir alman marketindenden, aldiden alışveriş yaptım. bu konuda, almanlar jet gibi, giriş kapısında gördüğüm bir almanı beş dakika içinde kasada, hem de yarısına kadar dolmuş bir arabayla görebiliyorum. markette yaptığım alışverişten mütevellit, bugün ilk defa bizim mutfağa girdim. ecnebice,

    - temiz tutun, ortalığı bok götürmesin... demişler ama, her yeri temiz sanmayın, inanın ki, bizim temiz-titiz öğrenci kardeşlerimiz beş basar ahalisine. ortalıkta bırakılan makarnalar, tiramisular, kıymalar filan. '15 kişi ortak kullanıyo lan o mutfağı! yemezler mi adamın tiramisusunu; yerim valla!'

    sonra bir eleman geldi, 'ahanda geldi bakalım ilk ecnebi' dedim. ben de, bunlar 'şinci ben türk'üm deyince terslerler merslerler' diye, fazladan 1.5 öyro bayılıp 'çokonata' aldım aldi'den; yesinler de, 'eli boş gelmiş bu denyo' demesinler diye... ikram ettim elemana, tanışma faslı filan, 'ispanyolum ben' demez mi?! bir de, 'konuşamıyor da' biliyon mu?.. çat pat, az ingilizce, az almanca anlaştık bizim elin Jaime'siyle. sevimliydi de gavat. çikolata uzattım, 'çok güzelmiş' dedi, ben de 'al hadi al bakalım, siz bizi ab'ye almayın ama, görün bakalım misafirperverliği ispanyol boğası!' dedim.

    sonradan da, mutfağa asıl baş rol oyuncusu geldi. 'ulen yok mu burada hatun?' derkene, yine tanışma faslını erkekle yaptık. ' isviçre'den geliyom' demesine rağmen, gianluigi buffon modundaki tipiyle hemen italyan olduğunu mangizleyiverdim. 'isterseniz, yapayım bir kapiçino-mapiçino; hüpletirsiniz' derken, kaçtı lavuk. 'yapar mıyım hülen, ben içecem onları! sonra, ispanyol eleman, ''bugün 9'da parti var, gel mel' bir şeyler geveledi.

    mutfaktan ayrıldıktan sonra, yine dolaşma moduna girdim. merkezine gittim hamburgun. ambiyans mükemmeldi, otobüs istikametini takip ede ede, taa bizim merkez durak var; hem tren, hem de otobüs geçiyor; oraya kadar gelmişim. şeytan dürttü, 'içecek bir şeyler al, boş gidilmez elin partisine!' dedim kendi kendime. sonra, üniversitenin bulunduğu yere gittim. baktım, bir iki açık yer var, millet geyik 'mode on' devam ediyor. sonra geri döndüm, yine dükkanın birine girdim; o da tam kapanıyordu. adam, bana hallo dedi, ama biliyorum türk dükkanı olduğunu. bozuntuya vermiyorum, bir de şekil-şemal yerinde, tam turist öğrenci ayağı; çantalar, fotoğraf makineleri, yetmedi mi; sakal-makal, küpe filan. bir daldım içeri, ' selamun aleyküm ' dedim. hemen muhabbeti kurduk. dedim, 'böyle böyle, bak parti varmış; ne yapalım ne edelim? bir de öğrenci işi olsun, tuzlu olmasın, malt içeceği ver bana da, yurttaki adam, yeni kiracısını içerken görsün' dedim. * 5-10 dakikalık muhabbetten sonra, amca koltuğumun altına, italyan işi bir adet şampanya oturttu, 'bak bunla git, oo bu eleman işi biliyor' diye. eee, bindik otobüse gidelim yurtçağızımıza diye. '4 günde hamburglu mu oldun len?' dercesine, bindiğim 5 numara beni aykırı yerlere götürdü. neyse efem, geldim yurda, girdim odama, 'orjin lakost giymeler, olmayan saçımızı taramalar filan... sapık seni, partide içerecen kızlara, sonra nuri ile coşkun sahneleri değil mi lan ibne?..

    sonuç n'oldu? mutfağın etrafında pinekleyip durdum, 'hadi birader gel, sen de iki hatun kes' diyeceklerdi herhalde. ben de ne yaptım, bilgisayar getirmeyişimin eşekliğini çekiyorum; telefonda oyun oynadım, dünyaları kendisine değişmeyeceğim sevgilim annemle konuştum. odamda pinekledim, kepek ekmeği peynir ve 'makarnanın üzerine dökülmekten çok, kepek ekmeğinin arasına salça olma şerefine nail olmuş barilla nın, acayip tatlı sosu triosundan akşam yemeği yaptım. şimdi ise, aldığımbiraları yuvarlıyorum. ama, siz siz olun bu kadar yüklenmeyin midenize, yine türk marketinden alınmış biskrem, peynir, barilla sosu, ekmek, bira, maden suyu ve muz ağır gelebilir. zira, herkesin midesi, benimki gibi belediye çöplüğü değildir herhalde.

    birazdan da, kulaklıklarımda biraz şebnem ferah ın aykırılığı, biraz da sezen aksu depresifliği ile uyku denen nimete merhaba derim, allah'ın izniyle.

    ama, bu erasmus işine yavaş yavaş ısınıyorum galiba.

    20.10.2007 23.16[tr(00.16)

    edit : insanin gercekten de anilari depresiyormus. gecenin bu saatinde gorunce yazdiklarimi; daha cok giden olsun, daha fazla kalsin; ama facebookda bokunu cikarmasin dedigim program olmustur.
    6 ...