üstelik tartışılan konuya cevap verebilme yetisini heba ederek tartışmanın tarafının adı altına hönkürmesi de gülünç bir durum. inceleyelim ve görelim:
solculuğun tatlı sularına yelken açmışken, patron karşıtlığının sarı rengine alerjisi olduğu pek açık, ancak bunun anlamını bilmemesi ya da idrak edemeden yoruma kalkışması işin acı kısmı. kendisi "sarı sendika"nın tanımı pek güzel yazmış, vikipedi gibi oluşumlarla alakadar bir şahsiyet herhalde pek hoş tabi, ancak asıl mevzubahis olanın sendikanın sarısı değil sendikacılığın "kahrolsuuun aaaakbank - şutlaaanan bankaaacı istemiiyoruz " acziyeti ve emekli memur zihniyeti içinde pıtırcıklanarak şekillenmesi olduğunun farkına varamaması. o halde "aga biz sendikacıyız" sevimliliğinin altında, tüm türkiye sendikalarının bir şekilde patronlar ve asıl patron olan devletin acziyetini almadan hareket etmesinin imkansızlığını, hatta acziyet almadan bile nalıncı keseri misali devletin-patronun önünü kendi önüne çektiği ve oradan yontmaya başladığını kendisine anlatmak zorunluluk oluyor.
sorun sistem sorunu bunu bilmeyen yok zaten de, çözüm sistemin içinde şekillenmiş değil. zaten sistemin içinde elimine olmasını isteyen de sarı olmadığı iddia edilen "sendika anonim şirketleri"miz.
"kahrolsun", "lanetliyoruz", "atıldılar, kovuldular, sktiri yediler", evet işte budur mücadele dediğiniz, hayat boyu sürmesini dilediğiniz ve bir halta yaradığını düşündüğünüz. kendi çıkarı ve gösterişi için sözde savunduklarını iddia ettikleri "çalışan"ların haklarını ancak bu şekilde savunabilir güzide sendikalarımız, ancak budur mücadelesi. zararı yoktur, maliyeti iki sopa, bir düz beyaz kumaş (pankart için), birkaç kutu boyadır. boyaların devlet malzeme ofisi'nden hiç edilmesi zaruridir. sendikacı ağaları aynalı camların ardından seyrederken kendini oradan oraya atan işsizlerin, kağıttan tabut taşıyan, zurna çalıp halay çeken mağdurların halini eminim en büyük hayalleridir çalışanın hakkını müdaafa etmek.
atı alan üsküdarı geçti derkenki mantık buydu ama anlaşılamadı. kurulmuş düzene ayak uyduranlar taş atmadan kolunu yordu, bir de sistem eleştirisi yaptı aklınca.
mc donalds'ta cep harçlığı biriktirmek için çalışan gençlerin fotoğrafını çekip "işte o" şeklinde kampüsünte afişe eden burjuva çocuğu tatlı su solcularından bir farkınız kalmıyor. mücadeleniz yırtık bir pankart ve hakkını savunduğunuzdan dem vurduğunuz çalışanların gururunu "rencide" eden söylemler. eylem yok, karşıtlık ve mücadele slogandan ibaret. nasıl olsa "atıldı" onca çalışan, kıçına tekmeyi yedi değil mi? ve nasıl olsa devlet pişpişler memurunu, iş garantisi hazır, krizden etkilenme yok. atılma da yok!
ülke yansa da üstünde sucuk kızartsak değil mi? ne de sever işini bilen memurum...