gecenin şiiri

entry13505 galeri video104 ses19
    12103.
  1. " donyağından yapılmış sabunların 
    ürkütüp sindirdiği gözlerim vardı - ağır - 
    ağır yani çoraplı ve sürgün doğmanın 
    taşınmaz kıldığı. 
    ben şenlikçisiydim pıhtı kanın 
    keten helvacılardan, bileycilerden 
    rugan çizme giyilen çağlardan geçerdim 
    barutun ve susamanın güzelliğiyle 
    tek yatmanın akmayan yüzüyle geçerdim. 
    oraya, göğsüme iliklediğim hayvanı ayartmadan 
    direnmenin mayasını ellemeye. 
    gün dönerdi, benzi solardı kahkahamın 
    kapardım kapımı gevşeyen bir yanımla 
    ve hergece yatağımda bir engerek bulmanın 
    süregen iğrentisiyle dolardım, sesim 
    öylece - kusmuk gibi - kalırdı ağzımda. 

    çünkü heryerde bir göğün ufak kaldığı vardı 
    - akşama özgü göğsümü açardım 
    ey mutlu seri penceresi doğanın - 
    heryerde köpeksi koklaşmaların sürüp gittiği vardı 
    uyurken bir kadına doyar gibi kanardı ayaklarım 
    kanardı ve bir irin seliyle boğulurdum hersabah. 

    oysa babam bilirdi yaşadığını aptes alırdı çünkü 
    anlatacak şeyleri vardı, eğilip kalkmaları 
    dualar okuması, doğum sancılarıyla bırakıp gitmesi anamı. 
    ah, göğe uzatıyorum bir cumartesiyi 
    hayın bir çalgıyı kuşanıyorum göğün huysuz kuşlarıyla 
    gök! bir kahkahaya geçirdikçe dişlerimi 
    bir tabut kalmıştır akşam olmaya 
    bir tabut beklenen bir aydınlıktır 
    beklenen bir ses gibi avlularda. 
    anam kirliserin penceresinde doğanın 
    uykusu ayaklanır kanı birikir saçlarına 
    gözlerine uyuşuk bir hınç siner artık 
    ölü bir erkeği almıştır yatağına 
    o soğuk ölüyü, o kurutulmuş anıyı 
    birdenbire benim ağzıma takılır herşey 
    giderim akşama özgü göğsümü açmaya. 

    ben nereye adımı yazsam 
    nereyi göstersem parmaklarımla 
    orası şapkalar yüklü bir vagondur, 
    nerede daralmış görsem bir adamı 
    akşamın güzel buğusunda eli-ayağı tutulmuş 
    bir çiçeğe uzanırken utandığını görsem 
    işte iğrentim yayılıyor derim, işte sırtlanlar soluyor ellerimde 
    kuşlar çoktan kapamışlar tarlalarını. 
    o zaman bir üzünç aralığında - herkes gibi - başlar korkum. 

    ey irin mutluluğu! 
    ey durmayıp ağrıyan kemiği usumun! 
    uğunursam beni hazdan delirten hayvanın ortasında 
    ben koşarken derelerde birikirse çocukluğum, 
    piçliğim birikirse sesimin o hıncahınç boşluğunda 
    coşkunun en sağlam atıyla geliyorum 
    sövgüm büyüyor, ağartıyor günümü. 
    tan! ölü bir keçiyle saçlarımı taramanın vaktidir 
    sarı bir bilincin ötesini ellemek istemenin 
    bir üzünç aralığındayız artık tan! 
    savulun, çıplaklığım geliyor ardımdan. "

    Bakmaklar - ismet Özel
    2 ...