en son dünyadaki ekonomik krize paralel olarak philips şirketi türkiye'deki fabrikasını kapatma kararı almasıyla işşizler ordusuna 150 kişi daha katılmış ve krizin başladığından itibaren türkiye'de yıl sonuna kadar 10bin civarında işçinin daha işsiz kalması beklenmektedir. öte yandan türkiye'nin en büyük ihracaat pazarı olan almanya'da resesyona girilmesi ile iç talebe yönelik pazar genişleyecek ve sonuçta türkiye'nin en büyük ihracaat alanı küçülecektir. diğer pek çok ülke için daha resesyon dönemleri açıldığından ihracaat oranlarında büyük bir gerileme beklenmektedir.
ana sanayi üretim merkezlerinde yaşanan durgunluğun yanına bankalarda da krizin etkilerinin görülmeye başlaması türkiye'nin durgun dönemine yeni adım attığını göstermektedir. türkiye'nin önde gelen bankalarından olan akbank'ın binden fazla çalışanını çıkartması olayın ciddiyeti göstermektedir. mevsimlik işçilerden kazanılan rant sayesinde yükselen tarım üretimine karşın, bu sürecin geçici olacağını da ekonomiyi az çok bilen herkes için doğruluğu tartışılmayacak emarelerdir.
sonuç olarak türkiye'de krizin uğramadığını iddia etmek hem reel üretim açısından, hem de mali piyasalar açaısından çok uzak gözükmektedir. patronlar için henüz geri dönülmez noktaya varılmamış olmasının tek sebebi 2001 krizi sırasında sosyal yıkım politikalarının yüksek bir şekilde uygulanmış olmasıdır. şimdi bir başkası daha ülkemizin kapısındadır. henüz yeni başlamasına karşın tüsiad'ın ilk günden beri dillendirdiği, mess'in metal iş kolunda yürütülen 2008-2010 toplu iş görüşmeleri sırasında uygulamaya koymaya çalıştığı yeni yıkım politikaları krizin faturasının emekçilere çıkartılacak olacağını göstermektedir. bu krizi çıkaranların korkunç itiraflarda bulundukları ve bu "sistem çürümüştür." açıklamalarının ardı ardına geldiği bu ortamda krizin aslında ne kadar canlı olduğunu göstermektedir yoksa bu sosyal yıkım politikaları bu kadar çok dile getirilir miydi acaba bir krizin eşiğinden geçmiş olmasa türkiye.