Sanat ve kandırmanın sahip oldukları bir sır varsa o da
budur. Sanat, aynı anda iki ayrı anlama sahip olabilme - hem çağdaş sanat hem de klasik sanat
bu özelliğe sahiptir- dolayısıyla iki ayrı strateji güdebilme gibi bir özelliğe sahiptir. Bu
özelliklerden biri dünyaya ve gerçekliğe ait tüm izleri yok etme içtepisi, diğeriyse sanatın
dünyaya ve gerçekliğe ait izleri yok etmesini engelleme içtepisidir. Michaux’nun sözleriyle
ifade edecek olursak sanatçı: “ Tüm gücüyle dünyada iz bırakmama gibi temel bir içtepiye
karşı direnen kişidir”.
Sanat artık imge düşmanı (ikonoklast) bir şeye dönüşmüştür. Modern imge düşmanlığı
kendini imgeleri yok etme şeklinde değil, sınırsız sayıda bomboş, üstünde görülebilecek
hiçbir şey olmayan imgeler üretmek şeklinde göstermektedir.
Bunlar sözcüğün gerçek anlamında geride iz bırakmayan imgelerdir. Estetik açıdan
üstünde bile durmaya değmeyecek şeyler olmakla birlikte kaybolup giden bir şeyleri
anımsattıkları söylenebilir. Bir sırları varsa o da budur. Simülasyon işte böyle bir sırra
sahiptir. Gerçek dünya simülasyonun başladığı yerde bitmekle kalmayıp bu aşamadan sonra
gerçek dünya
hakkında soru sormanın da bir anlamı kalmamaktadır.
Biraz kafa yorulduğunda Bizanslı ikonoklastların da (ikonlardan nefret edenler ) aynı
sorundan muzdarip oldukları görülmektedir. ikonolatrlar (ikonlara tapanlar) zeki insanlar olup
Tanrı’yı şanına yakışır bir şekilde temsil eden resimler yaptıkları iddiasındaydılar. Oysa
yaptıkları Tanrı’yı simüle eden resimler, gerçekte onun varlığı konusunda yapılan
tartışmaların göz ardı edilmesine hizmet ediyorlardı. Üretilen her Tanrı imgesi onun varlığının
sorgulanmasını engellemek amacıyla uydurulmuş bir bahaneye benziyordu. Aslında her imge
Tanrı diye bir varlığın olmadığını göstermeye yarıyordu. Tanrının ölmüş olduğunu değil,
ortadan kaybolmuş olduğunu yani ortada yanıtlanması gereken bir soru olmadığını
göstermeye yarıyordu. Tanrının varlığı yada yokluğu gibi bir sorun simülasyon yöntemiyle bir
çözüme kavuşturulmuştu.
Ama burada Tanrının imgelerin arkasına gizlenerek ortadan kaybolma gibi bir strateji
güttüğü de söylenebilir. imgelerin varlığından yararlanan Tanrı, geride iz bırakmama
içtepisine boyun eğerek ortadan kaybolmuş olabilir. Böylelikle de kehanetin gerçekleştiği
yani bir simülasyon dünyasında daha doğrusu göstergenin en önemli işlevinin bir yandan
gerçekliğin ortadan kaybolmasını sağlamak, diğer yandan da ortadan kaybolduğunu gizlemek
olduğu bir dünyada yaşadığımız söylenebilir. Sanatın da bundan başka bir şey yapmadığı
söylenebilir
çok başarılı gibi duran ikna edici bir yazı. ama biraz deşildiğinde eleştirdiği her şeyi içinde barındıran da bir yazı. bence baudrillard da döneminde eleşirdiği her şey gibi bir düzenbazdı. zira karşıt söylemin beden bulduğu ilah başka türlü varolamazdı. eleştirisinin ortadan kaybolamayacak olması bunun kanıtı.