2008 yazıydı. o zamanlar daha 7. sınıf bitmiş 8 e geçmiştim. Antalya'ya Belek e abimin yanına gitmiştim ilk defa. zaten ondan sonra fırsat bulduğum her yaz Antalya'ya gitmeye başladım ve her yıl giderim. abimin bir komşusu vardı karı koca ve bir tane kızları.
emine... saçları Antalya sıcağından yanmışlık ve kumrallık taşıyan, yüzünde hep utandığı ve onu çirkin gösterdiğini düşündüğü ama çok sevdiğim ve ona çok yakışan çiller ve hep saçına değilde bileğine taktığı yeşil tokası. annesi saçına taksın diye verirdi ama o da hırçındı belliki benim gibi. zaten insanın o yaşlarda hırçın olmaması mümkün mü? bir gün saçını örmüştü ve bileğine ait olan yeşil tokayı saçına takmıştı. ilk o gün örülü saçtan nefret etmeye başladım. birdaha da sevemedim zaten. şu an bile yüzünü çok net hatırlıyorum. aradan o kadar yıl geçmesine rağmen nasıl hâlâ böyle hatırladığıma şaşırarak.
çok bir şey yaşamadık onla bir iki kere el ele tutuşmuşluk haricinde. ama o tutuşmalar yok mu en ateşli sevişmelerden daha kuvvetli kalbim göğüs kafesimi yumruklardı. sonra el mecbur döndüm eve. dönerken üzülmüştü hatırlıyorum ama ben hiç üzgün gibi davranmadım. hatta o kadar abarttım ki bu numarayı gidiyorsun diye demek çok mutlusun diye trip atmıştı. o zamanlar Facebook filan hak getire. msn vardı. msn adresini aldım ama ne bende bilgisayar var ne onda. iletişim imkansıza yakın. zaten yanlış almışım galiba.
hiç unutmadım onu ve beni unutmuş olmamasını diledim. 6 yıl sonra beni Facebooktan buldu. kız arkadaşımdan ayrılıp salya sümük ağladığım gecenin ertesi gününde. hayatın böyle trajikomik zamanlamaları oluyor ama ne yazık ki çok uzun uzadıya konuşamadık ve ortaya çıktığı gibi tekrar kayboldu.
artık ne zaman Antalya'ya gitsem atlarım bisikletime abimin eski yaşadığı Emine'nin hâlâ orada yaşadığını umduğum evin önüne gider bisikletle bir iki tur atar geri dönerim. neden gidiyorum, ne bulmayı umuyorum, birşeyler bulsam, onunla yüz yüze gelsem ne derim bilmiyorum ama yine gidiyorum. bilmiyorum. mutluluk o kadar kıymetli ve güzel ki mutlu olduğun anları düşünmek bile insanı mutlu ediyor. buda böyle saçma sapan bir hikaye işte.