Turtuşî'nin (1059-1131) Siracü'l-Mülk adlı eserinden öğrendiğimize göre Nizamü'l-mülk, medreseler ve diğer kültür faaliyetleri için sultanın hazinelerinden yılda 600.000 dinar harcamaktaydı. Bazı müzevirciler durumu Melikşah'a duyurup, bu para ile bir ordu teşkil edilse idi Bizans'ın başşehri Kostantiniye'nin bile fethedilebileceğini söyleyip Sultan'ı vezir aleyhinde tahkik ettiler. Sultan çok kızdı ve Nizamü l-mülk ü sorguya çekmek için huzuruna çağırdı.
Devletin gücünü sadece maddede, asker, silâh ve orduda gören o zihniyete karşı tecrübeli vezirin cevabı ne kadar zarif ve isabetlidir:
Sultanım! Ben, esir pazarlarında satılsa 5 dinar bile etmeyecek yaşlı bir kimseyim. Sen de savaşçı, güçlü bir Türk gulâmı olarak satışa çıkarılsan belki 30 dinar edersin. Dünyadaki maddî değerin bu kadardır. Zevklere dalmış ve arzularına esir olmuş bulunduğundan ahirette de Allah huzuruna taat ve ibadetlerden ziyade günah ve measî ile çıkacaksın. Düşmana felâketler yağdıran ordun seni ancak iki arşın boyu kılıçlan ve 300 arşına bile erişmeyen okları ile bu kadar mesafe koruyabilir. Onlar da kusurlu ve günahkârdır; içki, oyun ve çalgıya düşkündürler. Seni manevî dert ve belalara karşı savunamazlar. Ben ise senin hem dünya, hem de ahiretini düşünerek, senin için bir mâneviyât ordusu kurdum. Senin ordun uykuya vardığında bu maneviyat erleri uyanıktır. Rablarının huzurunda saf-saf dizilir, gözyaşı döker, tazarruda bulunur, ellerini Allah'ın yüce dergâhına kaldırırlar. Aslında sen ve senin askerlerin onların himayelerinde yaşıyor, onların dinî, ahlakî ve irşadî çalışmalarıyla güçleniyor, onların bereketleriyle suya kavuşuyor ve çeşitli nimetlerle rızıklandırılıyorsunuz. Çünkü onların dua okları, tazarru ve niyazla tâ yedi kat göğü geçer, dergâh-ı izzete ulaşır.
Bu sözler karşısında Melikşah, çok duygulandı ve büyük vezirinin yerinde tedbirlerini takdirle karşıladı.