* Bu trajediye karsın, Ben, doğa ve evrenle bütünlüğünden, evrensel uyumdan aldığı
güçle, özünü gerçeklestirmek, insan olarak açılıp boyutlanmak düsünce ve
çabasındadır. Bu çaba, aynı zamanda bir kavrayısın da ifadesidir: Uyum, bir
olusum sürecidir doğada ve evrende. Her sey olusur ve geçip gider, biter. Her
sey sevgi ve tükenistir. Olusumdan tükenise, her sey değisim ve dönüsüm süreci
içindedir. Her sey, bütünün parçalarıdır, ama her sey hem kendi içinde, hem
kendi dısında çeliskiler, kutuplar arasında bir gerilim ağı içindedir. Her sey
sonsuz bir isleyise dahildir.
Faust'un kabından tasarak, insan anlağının yönsemindeki olusumu, ancak sevgiyle
gerçeklesebilir. Mephistopheles, cinsel sevinin çekimiyle sevgi ilkesini tek
boyuta indirgemek, dolayısıyla insan ruhunu ve anlağını, tek boyuta, güdüsel
değisimsizliğe teslim ve tutsak etmek için, seytancıl çabasını yürütür. Oysa,
Gretchen ile Faust, birbirlerine ilk bakısta bir sevgi bağıyla bağlanmıslardır,
birbirlerini sevgiyle yüceltip, karsılıklı gerçeklestirme, ruhlarını en görkemli
çiçek gibi açtırma olanağına sahiptirler. Yasam, bu iliskide bütünüyle sevgiye
dönüsme yeteneğindedir. Ancak, yasam sevgi gibi en yüce duyguya bile sığmaz.
Sevgi arıdır, yasam karmasık, çeliskili ve çok kutupludur. Sevginin seviye
dönüsmesinin mayası iblisten, Mephistopheles'ten gelir. Böylece sevgi de, ruh
dinginliği, iç huzuru, mutluluk yerine; suç, günah, huzursuzluk ve mutsuzluk
olarak dönüsür.
Burada, çağdas, aydınlıkçı, deneyci, eylemci insanın, kabı dısına çıkarak içine
düstüğü çeliskiler de somutlanmaktadır. Bununla, yirmi birinci yüzyıla girerken,
bütün gelisme ve ilerlemelerine karsın, bütün elde ettiklerine, ulastıklarına
karsın, varlığının dibinde bungunluk (depresyon) tortusu gittikçe kalınlasan,
gittikçe daha yoğun biçimde yüzeye çıkan, dısa vuran insanı da haber
vermektedir. Aslında, ilk varolusundan, en son yok olusuna dek insanın eylem,
deney, duyumsama, duygu, öğrenme, bilgi, yanılma ve çeliski vb. eylem ve
boylamlarından bir tin ve ten öznesi ve nesnesi, tin ve ten varlığı olarak
yansıtılısıdır Faust.
Böyle bir varlığın, huzurlu bir olusa ulasması, kendini yadsımasıdır,
tükenisidir, yok olusudur, yani ölümdür. Oysa, ölüm bile bir erinç değil,
durgunluk ve durağanlık değil, bir dönüsüm, yeni bir olusumun baslangıcıdır. Bu
yüzden, insan ruhu, anlağı ve benliğiyle, usu ve duygusuyla bir sınırda duramaz,
bir sınırı da tanımak istemez. Ama bütün bu devini ve tanımazlıkta, onu
olusturan kutuplar, karsıt güçler birlikte islevdedir, islemektedir.
Yirminci yüzyılın büyük analitik psikoloji bilimcisi C.G. Jung, psikolojik
çözümlemeyle su saptamayı yapacaktır: "Kötü de aynı iyi gibi tartılmalıdır; zira
iyi ile kötü aslında edimin ideal uzantılarından ve soyutlamalarından baska bir
sey değildir, ikisi de yasamın aydın-koygun görünümüne aittir." Jung, sonuçta
içinden kötünün doğmayacağı iyi ve içinden iyinin doğmayacağı kötü yoktur
diyerek, suç olmadan erdemsel bilincin olmayacağını, ayrımların kavranmadığı
durumda da hiçbir bilincin olmayacağını belirtir. Bunun da birey olmanın
vazgeçilmez kosulu olduğunu saptar. (C.G. Jung, Einleitung in die
Religionspsychologische Problematik der Alchemie, S.47.) Faust, iste böylesine
bir bireysellesme sürecidir aynı zamanda.
Karsıt güçler yüzünden, olusum ve dönüsüm yerine, cadı içitleriyle gençliği,
değisimsizliği arayıs mutsuzluğuna da düser. Oysa gençlik, dönüsüm ve değisimle
hep yeniden varolustadır. Bunu benimsemek, içinde doğayı ve evreni barındıran
yaratığın kendindenliğini, alçakgönüllü olusunu, gözütokluğunu da içerir.
Böylece, taskınlıkla, doyumsuzlukla olusun kendinden alçakgönüllülüğü arasındaki
çeliski, insan yasamının süreğen bir çeliskisi olarak görünür.
Goethe, bütün nüshaları bir arada görüldüğünde, özetlemeye çalıstığımız bu
insanı, iliskileri ve çeliskileri, evrenselliği ve sınırsızlığı içinde bir büyük
dramatik siir olarak Faust basyapıtında yapılandırır. Dük Karl August'a
Roma'dan, italya gezisinden yazdığı 12 Aralık 1786 tarihli mektubunda Goethe,
Faust Fragmanlarını bastırma kararıyla, kendini de ölmüs saydığını, bu yapıtı
tamamlamak için sürdürebilme mutluluğuna ererse, yeniden yasama dönmüs olacağını
bildirir. Yasamının sonuna dek Faust üzerinde çalısarak yasar. Faust II ile
Goethe için basyapıt bütünlenmistir, zaten bunu tamamladıktan kısa bir süre
sonra da ölmüstür. Ama onun insanlığa verdiği bu büyük yazın armağanı, her
birey, her kusak ve her çağ tarafından yeniden, yeniden yaratılmaktadır. Ernst
Beutler'in sözleriyle, "Goethe ana Faustunu insanlığa süresiz bir kalıt olarak
yazdı. Faust'a basladığı zaman, yazdıkları, kendini ifadedir. Siiri tamamlayan
yaslı yazarsa, bakısını kendi 'Ben'inden öbür insanlara çevirmeyi artık çoktan
öğrenmistir. Öğretmen olarak, bilge olarak onların arasında durmaktadır.
Sorumluluk duymaktadır. Yapıtı, sorumluluk yükleyici, görevlendiricidir ve böyle
algılanmayı bekler."
*
Daha önce yapılan çeviriler gibi, ilk kez yapılan bu çeviri de, duyulan bir
sorumluluğun ürünüdür. Ama çevirmende huzursuzluk bırakan bir üründür.
Çeviri, zaten bir serüvendir. Serüvense, tehlikelere açıktır. Faust gibi
dramatik büyük, görkemli, mükemmel bir siirin çevirisiyse, salt bir cürettir.
Ama bilim çağının kabına sığmaz, sınıra gelmez insanı Faust gibi, bu cürete
kalkısan çevirmen de, her satırın, her dizenin çevirisinin ayrı ve yeniden bir
deney olduğunun bilincindedir. Bütün doğa bilimleri, deneysel bilimlerdir ve
hepsinde bin deneyden, bin yanılgıdan sonra, belki bir basarılı deney sonuca
varır.
Bu çeviride de basarılı görünen dize ve satırların yanında, pek çok da
yinelenmesi, belki daha onlarca, yüzlerce kez yinelenmesi gereken deneyler
vardır. Bütünüyle böyle bir deneye girismemi kolaylastıran husus ise, kimya
yüksek mühendisliği öğrenimimden çok, Goethe tarafından fragman olarak
nitelendirilen bir nüshayı çevirmeye kalkısmak olmustur. Metin bir fragmansa, bu
çeviri de haydi haydi bir fragmandır, yani bitmemistir. Ama aslından okuma
olanağı olmayan Cumhuriyet okurlarına evrensel yazar Goethe'nin basyapıtı
üzerine yine de bir fikir vermesini diliyorum."