faust

entry131 galeri video2
    35.
  1. * Bu trajediye karsın, Ben, doğa ve evrenle bütünlüğünden, evrensel uyumdan aldığı
    güçle, özünü gerçeklestirmek, insan olarak açılıp boyutlanmak düsünce ve
    çabasındadır. Bu çaba, aynı zamanda bir kavrayısın da ifadesidir: Uyum, bir
    olusum sürecidir doğada ve evrende. Her sey olusur ve geçip gider, biter. Her
    sey sevgi ve tükenistir. Olusumdan tükenise, her sey değisim ve dönüsüm süreci
    içindedir. Her sey, bütünün parçalarıdır, ama her sey hem kendi içinde, hem
    kendi dısında çeliskiler, kutuplar arasında bir gerilim ağı içindedir. Her sey
    sonsuz bir isleyise dahildir.
    Faust'un kabından tasarak, insan anlağının yönsemindeki olusumu, ancak sevgiyle
    gerçeklesebilir. Mephistopheles, cinsel sevinin çekimiyle sevgi ilkesini tek
    boyuta indirgemek, dolayısıyla insan ruhunu ve anlağını, tek boyuta, güdüsel
    değisimsizliğe teslim ve tutsak etmek için, seytancıl çabasını yürütür. Oysa,
    Gretchen ile Faust, birbirlerine ilk bakısta bir sevgi bağıyla bağlanmıslardır,
    birbirlerini sevgiyle yüceltip, karsılıklı gerçeklestirme, ruhlarını en görkemli
    çiçek gibi açtırma olanağına sahiptirler. Yasam, bu iliskide bütünüyle sevgiye
    dönüsme yeteneğindedir. Ancak, yasam sevgi gibi en yüce duyguya bile sığmaz.
    Sevgi arıdır, yasam karmasık, çeliskili ve çok kutupludur. Sevginin seviye
    dönüsmesinin mayası iblisten, Mephistopheles'ten gelir. Böylece sevgi de, ruh
    dinginliği, iç huzuru, mutluluk yerine; suç, günah, huzursuzluk ve mutsuzluk
    olarak dönüsür.
    Burada, çağdas, aydınlıkçı, deneyci, eylemci insanın, kabı dısına çıkarak içine
    düstüğü çeliskiler de somutlanmaktadır. Bununla, yirmi birinci yüzyıla girerken,
    bütün gelisme ve ilerlemelerine karsın, bütün elde ettiklerine, ulastıklarına
    karsın, varlığının dibinde bungunluk (depresyon) tortusu gittikçe kalınlasan,
    gittikçe daha yoğun biçimde yüzeye çıkan, dısa vuran insanı da haber
    vermektedir. Aslında, ilk varolusundan, en son yok olusuna dek insanın eylem,
    deney, duyumsama, duygu, öğrenme, bilgi, yanılma ve çeliski vb. eylem ve
    boylamlarından bir tin ve ten öznesi ve nesnesi, tin ve ten varlığı olarak
    yansıtılısıdır Faust.
    Böyle bir varlığın, huzurlu bir olusa ulasması, kendini yadsımasıdır,
    tükenisidir, yok olusudur, yani ölümdür. Oysa, ölüm bile bir erinç değil,
    durgunluk ve durağanlık değil, bir dönüsüm, yeni bir olusumun baslangıcıdır. Bu
    yüzden, insan ruhu, anlağı ve benliğiyle, usu ve duygusuyla bir sınırda duramaz,
    bir sınırı da tanımak istemez. Ama bütün bu devini ve tanımazlıkta, onu
    olusturan kutuplar, karsıt güçler birlikte islevdedir, islemektedir.
    Yirminci yüzyılın büyük analitik psikoloji bilimcisi C.G. Jung, psikolojik
    çözümlemeyle su saptamayı yapacaktır: "Kötü de aynı iyi gibi tartılmalıdır; zira
    iyi ile kötü aslında edimin ideal uzantılarından ve soyutlamalarından baska bir
    sey değildir, ikisi de yasamın aydın-koygun görünümüne aittir." Jung, sonuçta
    içinden kötünün doğmayacağı iyi ve içinden iyinin doğmayacağı kötü yoktur
    diyerek, suç olmadan erdemsel bilincin olmayacağını, ayrımların kavranmadığı
    durumda da hiçbir bilincin olmayacağını belirtir. Bunun da birey olmanın
    vazgeçilmez kosulu olduğunu saptar. (C.G. Jung, Einleitung in die
    Religionspsychologische Problematik der Alchemie, S.47.) Faust, iste böylesine
    bir bireysellesme sürecidir aynı zamanda.
    Karsıt güçler yüzünden, olusum ve dönüsüm yerine, cadı içitleriyle gençliği,
    değisimsizliği arayıs mutsuzluğuna da düser. Oysa gençlik, dönüsüm ve değisimle
    hep yeniden varolustadır. Bunu benimsemek, içinde doğayı ve evreni barındıran
    yaratığın kendindenliğini, alçakgönüllü olusunu, gözütokluğunu da içerir.
    Böylece, taskınlıkla, doyumsuzlukla olusun kendinden alçakgönüllülüğü arasındaki
    çeliski, insan yasamının süreğen bir çeliskisi olarak görünür.
    Goethe, bütün nüshaları bir arada görüldüğünde, özetlemeye çalıstığımız bu
    insanı, iliskileri ve çeliskileri, evrenselliği ve sınırsızlığı içinde bir büyük
    dramatik siir olarak Faust basyapıtında yapılandırır. Dük Karl August'a
    Roma'dan, italya gezisinden yazdığı 12 Aralık 1786 tarihli mektubunda Goethe,
    Faust Fragmanlarını bastırma kararıyla, kendini de ölmüs saydığını, bu yapıtı
    tamamlamak için sürdürebilme mutluluğuna ererse, yeniden yasama dönmüs olacağını
    bildirir. Yasamının sonuna dek Faust üzerinde çalısarak yasar. Faust II ile
    Goethe için basyapıt bütünlenmistir, zaten bunu tamamladıktan kısa bir süre
    sonra da ölmüstür. Ama onun insanlığa verdiği bu büyük yazın armağanı, her
    birey, her kusak ve her çağ tarafından yeniden, yeniden yaratılmaktadır. Ernst
    Beutler'in sözleriyle, "Goethe ana Faustunu insanlığa süresiz bir kalıt olarak
    yazdı. Faust'a basladığı zaman, yazdıkları, kendini ifadedir. Siiri tamamlayan
    yaslı yazarsa, bakısını kendi 'Ben'inden öbür insanlara çevirmeyi artık çoktan
    öğrenmistir. Öğretmen olarak, bilge olarak onların arasında durmaktadır.
    Sorumluluk duymaktadır. Yapıtı, sorumluluk yükleyici, görevlendiricidir ve böyle
    algılanmayı bekler."
    *
    Daha önce yapılan çeviriler gibi, ilk kez yapılan bu çeviri de, duyulan bir
    sorumluluğun ürünüdür. Ama çevirmende huzursuzluk bırakan bir üründür.
    Çeviri, zaten bir serüvendir. Serüvense, tehlikelere açıktır. Faust gibi
    dramatik büyük, görkemli, mükemmel bir siirin çevirisiyse, salt bir cürettir.
    Ama bilim çağının kabına sığmaz, sınıra gelmez insanı Faust gibi, bu cürete
    kalkısan çevirmen de, her satırın, her dizenin çevirisinin ayrı ve yeniden bir
    deney olduğunun bilincindedir. Bütün doğa bilimleri, deneysel bilimlerdir ve
    hepsinde bin deneyden, bin yanılgıdan sonra, belki bir basarılı deney sonuca
    varır.
    Bu çeviride de basarılı görünen dize ve satırların yanında, pek çok da
    yinelenmesi, belki daha onlarca, yüzlerce kez yinelenmesi gereken deneyler
    vardır. Bütünüyle böyle bir deneye girismemi kolaylastıran husus ise, kimya
    yüksek mühendisliği öğrenimimden çok, Goethe tarafından fragman olarak
    nitelendirilen bir nüshayı çevirmeye kalkısmak olmustur. Metin bir fragmansa, bu
    çeviri de haydi haydi bir fragmandır, yani bitmemistir. Ama aslından okuma
    olanağı olmayan Cumhuriyet okurlarına evrensel yazar Goethe'nin basyapıtı
    üzerine yine de bir fikir vermesini diliyorum."
    4 ...